29 Temmuz 2013 Pazartesi

Cemil Meriç'in Mâbedi


Ayraç-Haziran 2013

Cemil Meriç farklı vasıflarına rağmen her şeyden ziyade bir fikir adamıdır. Ancak kendine mahsûs sesinin aksine; sistemli, orijinal ve tutarlılıkla ikmal edilmiş bir düşüncenin dile gelişi onda görülen bir özellik değildir. Düşüncenin imkânlarını öğreten, düşünmek isteyenlere yol gösteren, onca harabenin arasında dileyene barınacağı bir köşe gösteren bir öğretmen, bir rehberdir.
Hemen her yazar gibi o da sathî değerlendirmelerin kurbanı olmuş, birilerince yanılmazlık payesiyle güya onurlandırılmış, fikir dünyasının çok zaman çıkmaz sokaklarla dolu karanlığında nadiren incelikle tetkik edilmiştir. Özen ve rikkat isteyen hemen her yazar gibi hoyratça “kullanılmış” ve fayda sağlamayacak hususlara gelindiğinde bir kenarda unutulmaya bırakılmıştır. Ki külliyatı vefatından çeyrek asır sonra henüz tamamlanabilmiştir. Bu durum Cemil Meriç’in fikirlerinin serencamı açısından bir fark yaratabilecek değildir muhtemelen. Çünkü fikriyatın hemen tüm sahalarını işgâl etmiş bulunan ve Meriç tarafından “bezirgan”, “kalem serserisi” gibi isimlerle anılanlar yine alıştıkları ve hep yaptıkları gibi etiketler üzerinden tekrarlarıyla meşgul olacaklar ve daha evvel düşünmüş olanların düşüncelerini tekrarlamaya “fikir” adını vermeye devam edeceklerdir. Genel bir çerçevede bu işgâlciler ya da kalem serserileri, menfaat temin edilebilecek bir merkez ya da çevrenin tasdiki dışına çıkmamaktan fazlasına kafa yormak derdinde değildirler. Bu yüzden hazır hâlde buldukları ve genelde birbiriyle çeliştikleri dahi anlaşılamayacak kadar grift hâle gelmiş fikir adamlarının hâsılalarından başka sermayeleri de yoktur. Bu sermayenin muhafazası ve bunun için de kutsallaştırılması ise yine Meriç’in bezirgân diye tesmiye ettiği bu türe ait birer mesaidir.