28 Eylül 2015 Pazartesi

Hikmet İçin İkinci Fasıl: Bilgelerin Şenliği

Hikmetİçin Bir Fasıl

"Bedenin ışığı gözdür. Gözünüz sağlamsa bütün bedeniniz aydınlık olur. Gözünüz bozuksa bütün bedeniniz karanlık olur. Buna göre içinizdeki ışık karanlıksa ne korkunçtur o karanlık!" 

Matta,6:22-23.

Bilgelik, cehaletin şenliğidir. Bilgeler cahilliklerinin farkında oluşlarının getirdiği kayıtsızlığın sükûnuna ermiş kişilerdir. Yani onlar da cahildirler ama bilgiyi mülk edinmişler gibi kör-cahil değildirler, en azından hâllerini görürler.

Onlar bilgiyi gerektiren karşılıklılık ilişkisinden sıyrılmış, yani bilginin kaidesi olarak konumlanmayı reddederek özne-nesne arasındaki ilişkinin bağlayıcılığından uzaklaşmış kişilerdir: Ki bir şeyi bilmenin koşulu, o şey üzerinde bir bakışa sahip olabilmektir. -Bu bakış olmaksızın zan ve akıl yürütmeyle edinilen kanaatlere dahi bilgi denildiği düşünülürse bilgeliğin bunlardan ne kadar uzak olduğu, bilgenin bilgiyi neden küçümsediği anlaşılabilir. Bilgelik bakmakla değil görmekle ilgilidir.

Onlar için tek bir bilgi vardır sıhhatli olan: Kendini bilmek. Çünkü gördüklerinin sadece kendilik olduğunu fark etmişlerdir. Bu sıhhatlidir çünkü bunda kendilik kendini bir obje gibi bilmez, Varlık'ın oluşu bilmesi gibi kendilik kendini kendi olarak bilir ki özü itibariyle tüm oluş âlemi Varlık'ın kendini bilmesinden ibarettir: Bu, Varlık ve Bilgi'nin aynı şey olmasından ileri gelir -ki aynı zamanda Sevgi'nin niteliği de buradaki özdeşliktir.

Yajnavalka'nın bilinç hakkında söyledikleri anımsanabilir: "Bilen ve bilinen bir ve aynı olursa hangi bilgiyi kavrayacak bir bilinç kalacak?"

Bilgeliğin kendinden bağımsız olarak "kendini bilmek" dışında bilgiyle hiçbir ilgisi yoktur, -ki bu bilginin de bildiğimiz bilmekle bir ilgisi yoktur. Aksine bilgelik sıfatı bildiklerini unutmak, onların geçerli olmadıklarını anlamak suretiyle bir "görüş" kazanabilmiş kişiler için kullanılır. Onlar gördüklerinin baktıkları olmadığını idrak etmişlerdir. Bilginin özne-nesne ikiliği nedeniyle imkândışı olduğunu fark etmişlerdir. Onlar, oluş âlemindeki sonsuz çeşitliliğe rağmen bu çeşitliliği var kılan tek bir nitelik olarak Varlık'ı müşahede ettikleri için ve bu tek olan niteliğin kendi bütünlüğü ile özdeş olarak salt kendini bilebileceğini/ihata edebileceğini/kav-ra-ya-bileceğini, bunun haricinde her bilme iddiasının bir yanılsama olduğunu gördükleri için; bilgi vasıtasıyla edinilmiş izlenimlerin de yanılsama kaynaklı olması sebebiyle yanlış hükümler üreteceklerini fark ettikleri için bundan berîdirler: 
"Neyle hüküm verirsen, onunla yargılanacaksın.
Akıllı kişi ne diye dev aynasına baksın da kendini anlamaya çalışsın ki?

Bilgelik/hâkimlik; şey hakkında hüküm verirken salt hikmeti -oluşun hakikî nedenselliğinin İlke'sini gözetmek, kendi öznel konumundan türettiği bakış açısının sonucu olan bilgiye itibar etmemek suretiyle tek olan Varlık'ın bütünlüğü dışında parçaya anlam yüklememek, olanı olduğu hâliyle anlamaktır: Hiçbir anlamı yüklememek veya orada anlam aramamaktır. Bu, tüm anlamların iptal edilmesi demektir: Koşulsuz bir anlamsızlıktan daha yakın ne olabilir saf anlayışa? Ki bilgelik tüm anlamların ötesinde saf anlayıştır: Anlam da tıpkı bilgi gibi -bir nitelik olan- Varlık'ın bütünlüğünden başka bir şey değildir nihayet...

Bunun tam zıddı -bilge olmamak ya da anlayıştan yoksun olmak ise sonu, kıyısı bilinmeyen bu kainat içinde kendi benliğini merkeze alarak şeyleri bu merkezden göründükleri biçimiyle, o açı itibariyle yorumlamaya çalışmak ve bu sayede edinilen kanıyı bilgi zannederek onunla o şey hakkında hüküm vermektir. (Yağan yağmur hakkında "iyi oldu, kötü oldu" hükümlerini vermek -ki kime göre iyi oldu, kötü oldu bu; oluşan selde boğulan karıncaya göre mi susuzluktan kırılan ekinlere göre mi? Bu göre-li bilgi ile kaç defa tekrar etmiş olursa olsun bütün kuğuların beyaz olduğu bilgisi arasında en ufak bir fark var mıdır?) Bu yüzden en koyu cehalet, bilenlerin cehaleti sayılmıştır. Bu yüzden Sokrates hakkında kâhinler "En bilgeniz odur, çünkü bilmediğini biliyor" demiştirler; bilmediğini anlıyor, anlıyor çünkü bilmiyor, bilmediği için anlam yüklemiyor... -Aklını da kullanıyor, bir tornavida gibi onu icap eden yere sokup sonra çıkarıyor, aklını bir put gibi mihraba yerleştirmiyor.

Bilgeler yanlış hükümler üretecek olan bilgiden kurtulmak için bilgiye değil "görüş"e odaklanırlar. Görüleni görünür yapan ışık gözdedir nihayet, anlamın şeyin kendisinde değil anlayışta olması gibi. Onlar bilirler ki hiçbir şey göründüğü gibi değildir fakat her şey görüldüğü gibidir: Bu yüzden onlar için görünen şeyler, sadece gören hakkında bir fikir edinme imkânı içerir ki görenin görüşü, görülenin görünüşünü ihata etmiştir; onu kuşatmış, kavramış, kendindeki renklerle onu boyamış, güzelce zımparaladıktan sonra cilalayıp ayna yapmıştır görenin gözüne: "Kendini bil" diye.