"Tanrıların
hiçbiri bilgiyle uğraşmaz, bilgeliğe özenmezler (çünkü zaten
bilgedirler); bilgeliğe ermiş bir insan da artık bilgiyle
uğraşmaz; bilgisizler de öyle, ne bilgiyle uğraşırlar, ne bilge
olmaya özenirler. Bilgisizlik neden kötüdür? Cahil kişi
güzellikten, iyilikten, akıldan yoksunken, hepsini kendisine
toplamış sanır da ondan. Yoksun olduğunu bilmeyen kimse, ne diye
kendinde olmayanın peşine düşsün!"
Diotima/Şölen-Platon
Bir
İyiyi ve Kötüyü Bilme Ağacı üzerine inşâ edilmiş
söylem vardır -ki bu ağaç Agartha için anılmış olan Orta Asya
steplerinde (diyelim Kaf Dağı'nda) bulunur, içten içe tükenip
çürümüş bir dünyanın terk edilmesini hatırlatsın diye elma
ağacı biçiminde de temsil edilmiştir -dışı parlak ve hoş
kokuluyken çekirdekleri çürüyüp sıvılaşmıştır; cennetten
kovulma denilemeyecekse de aşağıya düşme -değerlerin
etleşmesi, dünyanın hamuruna bulanma, ortak töz olan balçığa
saplanma, cisimleşme ve bedensel hükümlerle kayıtlanma, bu ağaç
vesilesiyledir.
Ağaçtan
koparılmış olan meyva zehirlidir ve bu zehir ancak insan için bir
zehirdir yahut sadece insanın mahiyetini bilmediği bir zehirdir:
Her ikisi de mümkündür nihayet; insanın kendini sabitlediği bir
uzaklık/ayrılık pathosu böylesi bir bilgiden kopuşuna olanak
sağlayabileceği gibi onu kainatın devrine dair bir takım
yasalardan mahrum bırakmış da olabilir...
İbn
Arâbî Kâbe'de sakalları yere değmiş bir ihtiyarla
karşılaştığından söz eder Futuhat'ta, ona kim olduğunu
sorunca ihtiyarın "Ben Âdem'im" dediğinden sonra
da şaşkın bakışlarına mukabelen "Ama senin baban diye
bildiğin Âdem'den kırk evvel ki Âdem'im..." dediğinden
söz eder: Dünyanın durduğuna dair bir veri yok şu âna kadar
veya belirli bir zaman ile başladığına dair de; ki Zaman,
modern insan için hak ettiği anlamdan gün geçtikçe
uzaklaşmaktadır -üstelik "Dehr"in özünün ne olduğu
bile işitilmemiştir çoğu kulakça, ki yeni bir vakte kadar da
uzaklaşacaktır.
-Bir
takım yasalar: Bunlar deveranla ilgilidirler ya da buna olmak
denilmiştir, bazısı değişim diye nitelemiş, aslı hep aynı
kalmıştır; şeyler, yıkım ve yaratım arasında kusursuz ve
bitimsiz bir sarkaç salınımı ile gider, gelirler; bir evet,
bir hayır olurlar Böhme'nin deyişiyle ya da bir ân vardırlar,
bir ân yok, nefes gibi.
Bu
olup olmama hâlleri, evetler ile hayırlar, hayr ve şerlikleri bir
hafiflik imkânı saklar -çokca nefesle ilişkisi gözlenmiş olan
Ruh diye anılanın lâtifliği bundandır; aşağıda
vücut olmuş insan için huzur oradan duyulabilir sadece: Her şey
bir anneden geldiği için yüzünü ona yani tabiatın yük
taşımayan akışına çevirdikçe duyumsar onu; yaprakların
kıpırdanmasında, kuşların süzülmesinde, suların dökülüşünde
kendinden olanın -rahim sahibinin kalbine akar. Fakat insan
kendi sükunetinde fark edebilir onu; nabzının usulca
tıkırdayışında, göğsünün iniş çıkışında, saçlarının
dalgalanışında... nefes gibi olmakla olmamak arasında: Orada, tam
o akışın ortasında mevcut olandaki -hani hiçbir daha iyisi, daha
güzeli için bir temenni aramaksızın, dünden kalanlardan ötürü
hiçbir sıkıntı duymaksızın ve yarına dair bir kaygu
beslemeksizin -dirimin temsili olan nefesin dünyaya dokunduğu
andaki boşluk hissi tüm var oluşuna dalga dalga
yayıldığında...
İyiyi
ve Kötüyü Bilme Ağacı ya da
diyelim ki o ağacın atalarca yenilen meyvası insanı bir bilme
zindanına hapsetti: Anlamak
zannettiği anlam yükleme gibi görmek zannettiği görüş
belirleme; başta kendi var oluşu olmak üzere tüm şeyler hakkında
bir bilme yetisi ile donattı onu. Kirli ve yapışkan -kalıtsal mı
demeli, bir sarığı kafasına geçirme alışkanlığı, gözlerine
ölümcül bir atgözlüğü takma tepkisi, bitmek bilmez bir
yargılama mizacı -tam olarak su ile sembolize edilende boğulma ile
yutuldu, kalıplanır oldu: Çevresinde gördüğü her şey için
-dilerse onu hiç ilgilendirmesin, bir hüküm verme hastalığı ya
da -hadi modern bakış için itici olmasın, bir yorumlama gayreti;
şeyleri olduğu gibi
değil de kendiliğine dair bir konumlanma üzerinden eksiltme,
artırma, abartma takıntısı.
"Olan
her şey beni ilgilendirir",
"olan hiçbir şey beni ilgilendirmez.
Her
iki ifade de bu kof ve çürümüş zihin dünyasında, -hani o
özneyi yücelten metafizik sapkınlıktan beri birey tanımlarının
hepsine sinerek epey zengin bir körlükle
temaşa edilen elmanın hazımsızlığı ile kıvrandıran, birer
boşaltımdırlar:
Olanı
kendine ilişkin bir savrulmanın çevreni gören bir ben! Oysa her
şey döner, dönerdi, dönmekteydi.
Ne
iyi ne de kötü: Budur hikmetin öğrettiği henüz cisimleşmiş
etten kendini koparamayanlara, ilk adım olarak. Yoksa mesela Hızır diye
anılanın bir çocuğu boğazlaması hangi akla
mahsuben masum olurdu?