24 Şubat 2016 Çarşamba

Düşünümsellik Üzerine-II: Fenomenolojik Özne ve Bilgi

"Başka türlü algılamak, başka bir şeyi algılamaktır."

E. Levinas

I.

Düşünüm ya da refleksiyon, bakışı özneye çeviren bir düşünme yolu. Düşünen özneyi düşünmek. Ancak bu genel tanım her bir düşünümsel modeli eşitlemez: Bourdieu düşünümselliği, bilen özneyi belirleyen koşulları ele alma olarak değerlendirirken Husserl, felsefî kuşkunun bütünüyle sıfırlanabileceği tek nesne olarak cogitasyonu esas almayı kasteder. İlk kullanımı daha net hâle getirmek amacıyla fenomenolojik refleksiyonu ve bu vesileyle öznenin bilgi ile ilişkisini açmak, felsefî ve sosyolojik bir bilgi çözümlemesi amacına binaen, toplumsal bilginin nesnelliğini tartışmak ve onun özne ile ilişkisini açıklamak ihtiyacı vardır.

Toplumsal bilgiyi, toplumsal olgulara ilişkin bir bilme sürecinin parçaları olarak değerlendiriyoruz. Ancak bir özneden söz edildiği an, toplumsal olmayıp doğal olan bir olguyla öznenin ilişkisi olarak ortaya çıkan bilgi de toplumsaldır. Fakat toplumsal bilgi, toplumsal olguların özne ile ilişkisinin bir sonucudur sadece. Bilimsel bilgi diye adlandırılanlar dahil tüm bilgiler inşâ edilmişlikleri itibariyle toplumsaldır yine de. Bilgilerin tamamının inşâ edilmişliğinden kastedilense şudur: Şeyin kendisinden ayrı olarak ona atfedilen nitelikler aracılığıyla şeyin değerlendirilmesidir bilgi. Bu değerlendirme, örneğin bir taşın bilgisi olarak ona atfedilen boy, uzunluk, hacim gibi bütünüyle insanî kategoriler aracılığıyla örülür. Evet, bir uzunluğu vardır ama ölçüsü insanîdir. Bu örgüler neticesinde bir şeye ilişkin bilgimiz, o şeyden bağımsız olarak bir temsiller dizisi olarak zihinde yer alır. Zihnin dışında şeylerin bilgisinin olup olmadığı felsefenin eski bir meselesi olmakla birlikte en genel anlamıyla gerçekçi eğilimler şeyleri var eden tümellerin zihnin dışında ondan bağımsızca var olduklarını, nominalistlerse bunların sadece kelime olduklarını ifade ederler.
Doğal şeylere ilişkin bilginin ötesinde toplumsal olarak ortaya çıkmış şeylerin (toplumun kendi varoluşu ya da ahlâk gibi kurumsal olguların) bilgisi için ne denilebilir? Örneğin, aynı şeye dair her gözün aynı şeyi görmesi beklenebilir mi? Çay bardağı herkes ve her şey için bir çay bardağı mıdır? Yoksa bir çay bardağı ancak onu "çay içme bardağı" şeklinde ortaya koyacak bir temsiller dizisine mi ihtiyaç duyar?Bardak yine cisimsel olarak mevcutsa da onu koklayan bir atı hesaba katarsak yine çay bardağı mıdır o? Temsillerin oluşabilmesi için maddeye ilişkin -boy, hacim, ağırlık vs. genel kategorilerin dışında özel kategorilerin yani göreceli olan; çayı içme faaliyeti, bu içmenin ritüelleşmiş hâlini içeren kültüre ilişkin kategoriler de söz konusudur. Burada etnometodolojinin kavradığı şekilde bir görecelilik doğar: Belirli bir kültür içerisinde o bir çay bardağıdır ama çayla, küçük ya da cam bardaklarla ilişkili olmayan bir kültürde o bir çay bardağı değildir. Bu noktada çay bardağını çay bardağı olarak bilme faaliyeti genel değil, kültürel bir temsiller dizisinin özel sonucudur. Temsilleri var eden şeyleri kategorileştirme tarzıdır ki bu, kültürden kültüre değişkenlik gösterebilir ve bu değişkenlik de doğrudan bilme tarzını değiştirir. Bu sonucun, keskin bir rölativizm olarak mı okunması gerektiği yoksa bilginin var oluş koşulları üzerine -tarihselci bakış gibi bir imkân olarak mı görmek gerektiği bir tartışma konusudur. Ancak esas amaç toplumsal bilgiyi netleştirmek olduğu için bu sonucu sınırlıyoruz: Bir çay bardağından söz etmek o bardağı doğal bir şey olmaktan çıkarıp insanî temsiller üzerinden bir toplumsal bilgi üretmek anlamına gelir. Bu ontolojik farklılaşma modern bilginin doğasına içkindir, denildiği gibi her bilgi, sosyal bir üretimin nesnesidir. Aynı şekilde bilimsel bilgi de bir üretimdir. Ki o bardağın çay bardağı olarak ele alınmadan -yani kültürel göreceliğe bir mesafe konularak bilimsel olarak bilinebilmesi için gereken boy, hacim, ağırlık gibi nitelikleri de insanî olmaları yönünden sadece birer temsile dayalıdırlar. Çünkü boyu ya da hacmi ölçmeye yarayan ölçekler bütünüyle insanîdirler.

12 Şubat 2016 Cuma

Düşünümsellik Üzerine Bourdieu Okumaları-I:Özne ve Öznelleşme

"Sosyoloji bizi hürriyet yanılsamasından, daha doğrusu, yanıltıcı özgürlüklere duyulan yanlış inançtan kurtararak özgürleştirir. Özgürlük verili bir şey değil, bir fetihtir ve bu kolektif bir fetihtir. Ve insanların küçük bir narsisistik libido adına, gerçeklikleri olgunlaşmamış bir şekilde inkar etmekten teşvik alarak, yeniden kendine mal etme çalışması pahasına, kendilerini özgür özneler olarak hakiki bir şekilde -en azından biraz daha fazla- oluşturmalarına olanak tanıyabilecek araçlardan mahrum bırakabilmesine teessüf ediyorum."

Pierre Bourdieu

I.

Alain Touraine (Modernliğin Eleştirisi'nde) modernleşme olgusunu -çokça görmek istediğimiz yönden koparılamayacak ancak onu bütünleyecek bir şekilde akılcılaşma yanı sıra öznelleşmeyle birlikte okur. Rasyonalizmin ve onun belirlediği bilgi anlayışının fayda ve haz sahipliğini öne çıkaran bireysel ve kolektif örgütlenmenin temel ilkesi olduğunu vurguladıktan sonra modernliği tamamlayan -ya da büyüyü bozan ikinci çehre olarak öznelleşmeye bakar; ikisi, Rönesans ve Reform gibi esasen aynı anda ortaya çıkmaktadırlar: Bilginin bir nesne üzerinden ele alınması doğal olarak bu bilgiye bir özne atfedilmesini de gerektirir ki Descartes'ın cogitosunun getirmiş olduğu felsefî ilke de zaten burada anlam kazanır.

Öznelleşme meselesi, Adorno ve Horkheimer'ın akıl konusunu tarihselleştirmeleri kapsamında "araçsal akıl" vurgularının hayatî önemini de göstermek yönünden dikkat çekicidir: Bir icat olarak özne fikri; modernite (toplumsallık), kapitalizm (ekonomi) ve demokrasi (siyaset) arasındaki dolayımlı ilişkinin merkezinde yer alır. Bu ilişki, doğal yaşamda bir türsel kabiliyete indirgenemeyecek olan aklın tarihselliğini açtığı gibi, insanın doğal dünyayı (gerçekliği, varoluşu) bir tahakküm ilişkisinin nesnesi olarak kategorize etme biçimini ve -Rancière'i anarak "narsist kişilik" olarak birey idesini vücuda getiren sosyal koşulları da görünürleştirir. Moderniteye dair bakışı salt "değerlerin değişimi" üzerinden bir ladinîleşme sorunu olarak ele alma yanılgısının açmazı da burada yer alır: Nihayet, aklî çıkarımlara ve onlarca ortaya konulmuş kategorik bilme süreçlerine karşı bir eleştirel tutum olmadıkça, -bir şeyin modern olup olmaması özelinde söylenirse şeylerin tarihselliklerinin değerlendirilmesine yabancılık, doğal olarak "hakikat", "gelenek", "medeniyet" gibi kavramlar üzerinden modernliğin yeniden üretimine kapı aralayacaktır. Araçsal akıl, yapılandırılmış bilgi tarzı ve öznelleşme (bu bireyleşme demek değildir), modernitenin inanç olgusunun belirleyenlerini karakterize ettiğinin göstergelerini sunar. Bu göstergelerin okunma çabası, öznelliklerin içinden gerçekleştiği oranda bir şey kesindir: Dile getirilecek her şey, o dilin belirlediği sınırlara mahkumdur. Bu sınırlar ise dil tarafından özneye atfedilen bir konumun bakış açısından ibarettir. Anlam'ı üretmek olarak dilin şeyleri fark'lar üzerinden tasnif edişi, modernitenin tasniflerini yeniden üretirken anlam'ın bundan sakınması nasıl mümkün olacaktır?

Kategorik eleştiri gerçekleşmeden böyle bir şeyden söz etmek makûl gözükmez.