29 Mart 2017 Çarşamba

Balığın Karnındaki Özne Hakkında

"Dönme hareketi ‘Kutub’un etrafındadır, ondan ayrılmaz. Hâlbuki merkezden uzağa giden, bir tarafa meyleder. O maksattan uzaklaşmıştır. Hayale kapılan kendi hayalindeki şeyi arar. Onun gayesi o hayale varmaktır. Onun için başlangıç ve son ve ikisi arasındaki mesafe vardır. Kutub etrafında dönenlere gelince, bunlar için bir başlangıç noktası yoktur ki bir iptida lazım gelsin; bir gaye de yoktur ki onun üzerine bir intiha hükmetsin."

İbn Arâbî, “Fusûsu’l Hikem”

Suyun hayâlî kudreti yerine içine girdiği mecrada ona eğimlerin kazandırdığı akışa benzer olarak –ki bu niyetle/başlangıçla ilgilidir, idrakin de soyutlama eğilimine bağlı biçimde bir anlama doğru akışından haberdar olanlar için her şeyin bir imge olarak arz-ı endam edişi meçhul değil. Eksik tasavvur ya da tam tasavvur nesnesi olarak imgelerinse bir açıklamaya ihtiyaçları olmadığı gibi hiçbir suretle gizemle ilgilerinin de olmadığı, sadece bir başka imgeye doğru yeni bir seferin taşıyıcısı ve yani bir başka eğim oluşları da… İdrak, derece derecedir nihayet. Her derece eğimden ileri gelen şiddete tâbidir ve her idrak, dalganın merkeze olan mesafesi gibi kendine has bir dereceye karşılık gelir. Bu yüzden her ifade de her derecede farklı bir anlama sürükler onu. –Orada kalmak mübah olsaydı, farklı bir anlam yerine yanlış bir anlamda istikrar kazanılacaktı, neyse ki her şey yeni... Bir imge olarak ya da suyu sürükleyen bir dalga olarak tufandan söz edilmesinin, her ifade edende bir sel baskını tasavvuru üretmemesi gerekir. –Ki üretmez de ama öyleymiş gibi hareket edilir. Başka bir derece veya eğim için o tufanın terkibindeki elementlerin –diyelim ki suyun ve onunla taşınanların, çiftlerin ve tekin- bugüne nispetle bir değeri de vardır. Yani bugünün sahiline de çarpan aynı deryadır neticede. Mesela şu anda koca koca dağları sürükleyip taşıyan ve onları olmamaları gereken yerlerde resmeden malumat selleri –bir deryanın sığdırılıverildiği zannedilen kovalardan taşan vehimleri, daha şiddetlisine hazır olmanın gerektiği bir tufanın alâmeti değil midir?

Öyleyse söz hakikaten çok ağırdır ve dağı eritir. Fakat ne mutlu insan olana ki o gayet zalimdir ve sözün ağırlığını anlamak için bir taşı vesile kılmaya meyyaldir…

* * *

İmdi, insana ait kayboluş olarak deryanın ıssızlığında kalmak için ne denir? Üstelik bu kayboluş, hudutları ve mevkii hakkında hiçbir şeyin bilinmediği bir yutuşla çerçevelenmişse…

Bir açıklama gayreti değil de bugünün sahilinde -dalgaların doğası gereği ayak izlerinin sürekli silinmesi sebebiyle- arkada hiç kimseye bir iz ya da imge bırakmayacak olmanın rahatlığıyla yeni bir yürüyüş yapabilmek için en açık olanla bir adım atılsa şöyle denilir: Balığın Karnındaki’nin belâsı ile Şehit’in belâsının bize ulaşan görünümleri itibariyle aynı veya yakın olduğunu biliyoruz: Konusu, “Büyük Öteki’ye erişememek” olandır bu.