"Bedenin
ışığı gözdür. Gözünüz sağlamsa bütün bedeniniz aydınlık
olur.
Gözünüz
bozuksa bütün bedeniniz karanlık olur.
Buna
göre içinizdeki ışık karanlıksa ne korkunçtur o karanlık!"
Matta,6:22-23.
Bilgelik,
cehaletin şenliğidir. Bilgeler cahilliklerinin farkında
oluşlarının getirdiği kayıtsızlığın sükûnuna ermiş
kişilerdir. Yani onlar da cahildirler ama bilgiyi mülk edinmişler gibi kör-cahil
değildirler, en azından hâllerini görürler.
Onlar
bilgiyi gerektiren karşılıklılık ilişkisinden sıyrılmış,
yani bilginin kaidesi olarak konumlanmayı reddederek özne-nesne
arasındaki ilişkinin bağlayıcılığından uzaklaşmış
kişilerdir: Ki bir şeyi bilmenin koşulu, o şey üzerinde bir
bakışa sahip olabilmektir. -Bu bakış olmaksızın zan ve akıl
yürütmeyle edinilen kanaatlere dahi bilgi denildiği düşünülürse
bilgeliğin bunlardan ne kadar uzak olduğu, bilgenin bilgiyi neden
küçümsediği anlaşılabilir. Bilgelik bakmakla değil görmekle
ilgilidir.
Onlar
için tek bir bilgi vardır sıhhatli olan: Kendini bilmek. Çünkü
gördüklerinin sadece kendilik olduğunu fark etmişlerdir. Bu
sıhhatlidir çünkü bunda kendilik kendini bir obje gibi bilmez,
Varlık'ın oluşu bilmesi gibi kendilik kendini kendi olarak bilir
ki özü itibariyle tüm oluş âlemi Varlık'ın kendini bilmesinden
ibarettir: Bu, Varlık ve Bilgi'nin aynı şey olmasından ileri
gelir -ki aynı zamanda Sevgi'nin niteliği de buradaki özdeşliktir.
Yajnavalka'nın
bilinç hakkında söyledikleri anımsanabilir: "Bilen
ve bilinen bir ve aynı olursa hangi bilgiyi kavrayacak bir bilinç
kalacak?"
Bilgeliğin
kendinden bağımsız olarak "kendini bilmek" dışında
bilgiyle hiçbir ilgisi yoktur, -ki bu bilginin de bildiğimiz
bilmekle bir ilgisi yoktur. Aksine bilgelik sıfatı bildiklerini
unutmak, onların geçerli olmadıklarını anlamak suretiyle bir
"görüş" kazanabilmiş kişiler için kullanılır. Onlar
gördüklerinin baktıkları olmadığını idrak etmişlerdir.
Bilginin özne-nesne ikiliği nedeniyle imkândışı olduğunu fark
etmişlerdir. Onlar, oluş âlemindeki sonsuz çeşitliliğe rağmen bu
çeşitliliği var kılan tek bir nitelik olarak Varlık'ı müşahede
ettikleri için ve bu tek olan niteliğin kendi bütünlüğü ile
özdeş olarak salt kendini bilebileceğini/ihata
edebileceğini/kav-ra-ya-bileceğini, bunun haricinde her bilme
iddiasının bir yanılsama olduğunu gördükleri için; bilgi
vasıtasıyla edinilmiş izlenimlerin de yanılsama kaynaklı olması
sebebiyle yanlış hükümler üreteceklerini fark ettikleri
için bundan berîdirler:
"Neyle hüküm verirsen, onunla yargılanacaksın."
Akıllı kişi ne diye dev aynasına baksın da kendini anlamaya çalışsın ki?
"Neyle hüküm verirsen, onunla yargılanacaksın."
Akıllı kişi ne diye dev aynasına baksın da kendini anlamaya çalışsın ki?
Bilgelik/hâkimlik;
şey hakkında hüküm verirken salt hikmeti -oluşun hakikî
nedenselliğinin İlke'sini gözetmek, kendi öznel konumundan türettiği bakış
açısının sonucu olan bilgiye itibar etmemek suretiyle tek olan
Varlık'ın bütünlüğü dışında parçaya anlam yüklememek,
olanı olduğu hâliyle anlamaktır: Hiçbir anlamı yüklememek veya
orada anlam aramamaktır. Bu, tüm anlamların iptal edilmesi
demektir: Koşulsuz bir anlamsızlıktan daha yakın ne olabilir saf
anlayışa? Ki bilgelik tüm anlamların ötesinde saf anlayıştır:
Anlam da tıpkı bilgi gibi -bir nitelik olan- Varlık'ın
bütünlüğünden başka bir şey değildir nihayet...
Bunun
tam zıddı -bilge olmamak ya da anlayıştan yoksun olmak ise sonu,
kıyısı bilinmeyen bu kainat içinde kendi benliğini merkeze
alarak şeyleri bu merkezden göründükleri biçimiyle, o açı
itibariyle yorumlamaya çalışmak ve bu sayede edinilen kanıyı
bilgi zannederek onunla o şey hakkında hüküm vermektir. (Yağan
yağmur hakkında "iyi oldu, kötü oldu" hükümlerini
vermek -ki kime göre iyi oldu, kötü oldu bu; oluşan selde boğulan karıncaya
göre mi susuzluktan kırılan ekinlere göre mi? Bu göre-li bilgi ile kaç defa tekrar
etmiş olursa olsun bütün kuğuların beyaz olduğu bilgisi
arasında en ufak bir fark var mıdır?) Bu yüzden en koyu cehalet,
bilenlerin cehaleti sayılmıştır. Bu yüzden Sokrates hakkında
kâhinler "En bilgeniz odur, çünkü
bilmediğini biliyor" demiştirler; bilmediğini anlıyor,
anlıyor çünkü bilmiyor, bilmediği için anlam yüklemiyor...
-Aklını da kullanıyor, bir tornavida gibi onu icap eden yere sokup
sonra çıkarıyor, aklını bir put gibi mihraba yerleştirmiyor.
Bilgeler
yanlış hükümler üretecek olan bilgiden kurtulmak için bilgiye
değil "görüş"e odaklanırlar. Görüleni görünür
yapan ışık gözdedir nihayet, anlamın şeyin kendisinde değil anlayışta olması gibi.
Onlar bilirler ki hiçbir şey göründüğü gibi değildir fakat
her şey görüldüğü gibidir: Bu yüzden onlar için görünen
şeyler, sadece gören hakkında bir fikir edinme imkânı içerir ki
görenin görüşü, görülenin görünüşünü ihata etmiştir;
onu kuşatmış, kavramış, kendindeki renklerle onu boyamış, güzelce
zımparaladıktan sonra cilalayıp ayna yapmıştır görenin gözüne:
"Kendini bil" diye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder