Wallerstein etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Wallerstein etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Eylül 2019 Cumartesi

Popper’in İnsancıl Demagojisi ve Demokrasiciliğin Sefaleti

“Modern dünya-sistemi içindeki iktidar gerçekliklerinin, geçen beş yüz yıl boyunca, kendi iktidarının devam etmesini sağlayan bir takım meşrulaştırıcı fikirlere nasıl biçim verdiğini araştırıyorum. Avrupa'nın bütün evrenselcilik çeşitlerinin üç tane çok önemli ve büyük çaplı belirlenimi vardı. Onları sırayla tartıştım: Barbarlara karşı evrensel değerlerin uygulanmasına inananların hakkı; Oryantalizmin özcü tikelciliği ve bilimsel evrenselcilik. Bu üç fikir takımı özünde birbiriyle yakından bağlantılıdır. Üçü de birbirinin ardı sıra oluşmuştur.”

Immanuel Wallerstein, Avrupa Evrenselciliği

Joseph Conrad'ın edebiyat tarihi açısından eşsiz romanı “Karanlığın Yüreği”nde, Afrika'da bir gemide ateşçi olarak çalışan bir yerliden bahsedilir. Dikey bir kazanı ateşleyebildiği için “gelişmiş bir tür” diye nitelenen bu yerlinin kıtayı sömüren medeni adamların işini nasıl yaptığı şöyle anlatılır: “Eğitildiği için yararlıydı; öğrendiği de şuydu: Eğer o saydam şeydeki su yok olursa, susuzluk kazanın içindeki kötü ruhu çok öfkelendirecek, o da korkunç bir öç alacaktı. O da koluna paçavradan yapılma bir muska bağlamış, saat büyüklüğünde cilalı bir kemik alt dudağına geçirilmiş, ter döker, kazanı ateşler, ibreye korkuyla bakar…”

“Eğitilmiş” yerlilerin çağdaş yaşama katkısı her zaman önemlidir. Hind, Güney Amerika, Afrika, Arap yarımadası sayısız örneğiyle doludur bunun. En zor mesele muhtemelen insanların kendi geleneklerini, tarihlerini, irfanlarını inkâr edebilmelerini temin etmektir. Eğitim kurumu da bu sorunun çözümü için icat edilmiş bir Aydınlanma inisiyasyonu. Eğitim aracılığıyla sadece bilgi vülgarize edilmez aynı zamanda “medeni” ve “evrensel” değerler de salikin diline bir zikir tespihi gibi dolanır, onu peltek ve kekeme yapar…

Popper’in tarih ve demokrasi hakkında verdiği nutukları okuyanlara, onun eğitilmiş bir yerli olduğunu veya en azından 2. Dünya Savaşı sonrasında biçimlenen Avrupa’ya hiç gitmemiş olduğunu düşündürtebilecek ölçüde “yabancı” bir kimlikle konuştuğunu hissettirecek birçok şey var. İnsanlığın geldiği noktayı yeterli bulmasa da ABD’yi ziyaretiyle orada fikrini değiştirecek bir hâl bulması, Batı toplumlarının bugüne kadar gelmiş geçmiş en iyi sosyal düzene sahip olduğu inancı, tarihte gördüğü vukuatlara karşı verdiği bireyci tepkileri… Tüm bunlar, “sınırlama problemi”yle (bilimciliğe eğilimle) girdiği bilim felsefesi tartışmalarındaki kendi akılcı ısrarıyla biraz, hatta epey uyumsuzdur. -Gerçi Haack, Popper’in “Yanlışlamacı” yaklaşımını “entelektüel bir ucube” (an intellectual monster) diye andığı yazısında kendisiyle uyumsuzluğunun seyrini de verir:

24 Kasım 2017 Cuma

Evrensellik Neden Vardır?

“Nasıl ki tradisyonel uygarlıkların temel ilkesi ‘evrensellik’ idiyse, modern uygarlıkların temel niteliği kolektifliktir. Madde için biçim neyse, kolektif için de evrensel odur.”

J. Evola, “Modern Dünyaya Başkaldırı”

Bir kavram kargaşası mevcut olduğu için ona eşlik eden bir kafa karışıklığı da mevcut: Bugün “evrensellik” kavramının tüm yönleri modern kavrayışla ilişkili değerlendirildiğinden postmodernist saçmanın eleştirisine maruz kalmaktadır. Ne var ki bu kavram, antik felsefenin de şimdiki zihinsel temsilleriyle tezahürleri arasında herhangi bir bağ bulunmayan dinlerin de müracaat ettikleri bir kavramdır. Evrensel/universal (Küllî) kavramı, tam da postmodern tutumların merkezsizliklerinin türediği perspektifin “kaynağında” yer alır üstelik ve merkezin kendisi olarak “Tümel” olanı niteler…

Modernler; özneler, öznellikler, nesnellik demeyi tercih ettikleri özneler-arasılıklar etrafında inşa ettikleri “mutlaklaştırma”lar aracılığıyla bir kavram ağı oluşturmuşlar ve bununla kendi düşünsel ürünlerini ortaya koyarak tutarlılık sağlayabilmişlerdir çokça. –Tutarlılık, “doğru”luğun bir göstergesi değildir nihayet. Fakat yarı-modernlik sanki bir tür modernlik değilmiş gibi “güya-modernlik-eleştirisi” üretirken modern kavrayışa mahkûm olduğunun bile bilincinde olmadan yapar bunu. –Tutarsızlık da “doğruluğun” bir göstergesi olmasa gerek…

Postmodern söylem evrenselliğin olmadığını ileri sürer. Yani küllî olanı reddeder. Meselenin aynı zamanda “kavram realitesi” ile bir hesaplaşma olduğunun –ve yani nominalizmin yeni bir türeviyle karşı karşıya olduklarının-  farkında olmayarak onlara öykünen başka söylem imalatçıları da bunu yaptıkları için meselenin sadece onlarla ilgisi olmadığı ifade edilmelidir.

28 Ocak 2016 Perşembe

Bilgi ve Belirlenmişlik Sorunu: Modern Bilimin Dinsel Karakteri

"Evrenselcilikte bir aldatmaca vardır. Evrenselcilik, serbestçe dolaşan bir ideoloji olarak değil, tarihsel kapitalizmin dünya sisteminde iktisadi ve siyasal iktidarı elinde tutanlar tarafından yayılan bir ideoloji olarak yol almıştır. Dünyaya, güçlünün zayıfa bir armağanı gibi sunulmuştur. Timeo Danaos et dona ferentes!* (Yunanlılardan armağan getirdikleri zaman da korkarım)."

Immanuel Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm

Foucault, Bilginin Arkeolojisi'nde gelişme ve evrim fikrine dair ilgimizi çeken bir şey söyler: "(...) dağınık olayların bir ard arda gelişini yeniden bir araya toplamak, onları bir ve aynı düzenleyici ilkeye bağlamak (...) zamanı esere egemen kılmak imkânı verir." Bu fikrin zamanı esere ya da çağı ortaya çıkarılana veya tarihi fenomenlere egemen kılma temeli, "Gelen-ek" biçiminde kavranan bir olgusal süreklilik fikrinden beslenmek yönünden Marksist yapısalcılığın tarih okumasını da görünür kılar: Tarihin bir bütün ya da yapı olarak varoluşu, ona anlamını veren toplum biçiminin içinde yer alan güçlerin yarattıkları dinamizme bağlıdır; tarihin sınıf savaşımlarının üzerinden okunması sadece ilerleyen bir bilinç fikrine (evrime) değil, bu zamansallığın belirli bir olgu etrafında (sınıflı toplum) biçimlenmesi olarak tarihin sabitlenmesine de ulaştığı görülür. Bu sabitleme işi tarihin mutlaklaştırılması demek olduğu için bugünün de dahil olduğu tüm zamanın aynı boya ile -belirli bir olgunun genişleyip saçılmasıyla, boyanması sonucunu kendiliğinden getirir ki deterministik yönü itibariyle Hegel'in teleolojik/amaçsal açıklamasının bir türeviyle karşılaşırız. İnsanın ve hayatın anlamı, tarihin yöneldiği komünist tinselliğin normlaştırılması üzerinden yapılandırılarak değersizleştirilir burada: Sözkonu norm vasıtasıyla insan-lık (kurumu) insandan, geleceği içkin tarih şimdiki ândan ve yani yapının birime önceliği anlamında düzenlilik fikrinin (ideal) gerçeklikten üstünlüğünü ürettiği bir hiyerarşiyi de meşrûlaştırır. İdeal olanın normlaştırılması, gerçekliğin bu norma göre daha aşağıda görülmesi tinselliğe ilişkin söylemlerin doğru (normal) kabul edilerek oldukları gibi içselleştirilmelerini gerektirir. Bu durum elbette -bürokratik ağ ve askerî yapılanmayı içinde buharlaştıran devlet, sınıf ya da toplum gibi soyutlukların şeyleştirilerek yüceltilmelerine de imkân tanımaktadır. Bu anlamda Marksist ideolojinin kendisinin de bir "yanlış bilinç" ürettiği sonucu ortaya çıkar: Bu yanlış bilinç, fikirsel olarak teklifinin kötü olduğu anlamında değil, tarihin yöneldiği mutlak anlamı ifade eden idealist/ideolojik söylemin gerçekliği değersizleştirmesi anlamındadır.

Bu sonuç Alman İdeolojisi'ndeki burjuvaziye yönelik eleştiriyle de tasdik edilecektir: "Gerçekten de, kendisinden önce egemen olan sınıfın yerini alan her yeni sınıf, kendi amaçlarına ulaşmak için de olsa, kendi çıkarını toplumun bütün üyelerinin ortak çıkarı olarak göstermek zorundadır, ya da şeyleri fikir planında açıklamak istersek: bu sınıf, kendi düşüncelerine evrensellik biçimi vermek ve onları tek, mantıklı ve evrensel olarak geçerli düşünceler olarak göstermek zorundadır." Burada Marx ve Engels'in burjuvazinin ya da aristokrasinin kendi çıkarlarına hizmet ettiği için tek gerçeklik olarak dayattıkları fikirler (ideoloji) eleştirisi, aynı zamanda gerçekliğin dayatılabilmesinin aracı olarak "bir norm olarak evrenselliğe" müracaat edildiği fikrini de içermektedir ki aristokrasiye karşı Fransız burjuvazisini bu yönden örneklerler. Çıkarım şudur: Daha geniş bir toplumsal tabana dayanan sınıf doğal olarak daha evrenseldir.