"Size
şunu derim: Ne yiyip ne içeceğiz diye canınız için ya da ne
giyeceğiz diye bedeniniz için kaygılanmayın. Can yiyecekten,
beden de giysiden daha önemli değil mi? Gökte uçan kuşlara
bakın! Ne eker ne biçer ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler.
Göklerdeki babanız yine de onları doyurur."
(Matta,6:25)
Prolog
"Onları
bırak; yesinler, fayda edinsinler ve emelleri onları
oyalasın. Yakında bilecekler."
(Hicr,3)
Prolog
Ayna
metaforu, düz bir yansıtma fikrini dile getirmez; yansıtılan
vasıtasıyla refleksiyon için bir uyarı içerir sadece. Aynanın
işlevi gerçekliği göstermek değil, bakanın kendine yönelmesine
aracılık olduğu için ayna bir yol değil, yol hakkında bir fikir
vericidir. Bu yöneliş için uyarıda vurgu, yansıtılan ile göz
arasındaki bire bir veya doğrudan eşleşmeye değil, yansıtılanın
bir işaret olarak -harf, kelime ya da isim gibi okunarak anlamın
inşâ edilmesi yönündedir -ifşa edilmesi yönünde değil ki
şeyler de ifşaya uygun kendiliğinden bir anlam zaten bulunmaz,
tıpkı aynada kendiliğinden kayıtlı bir görüntünün
bulunmaması gibi. -İnşa ve ifşa farkı, keşfetme kastıyla açık
olur: "Hakikati bulma" fikriyle oyalanma eğilimi, aynada
hazır bir anlama erişime yönelmeyle bir sırrın var olduğu
vehminden beslenir, oysa sır sadece aynanın yüzeyindeki yansıtıcı
kimyanın adıdır, onun menkul bir muhteviyatı -içerdiği ve
erişilebilecek bir anlamı ya da hakikatı yoktur. Aynaya bakan, o
sır aracılığıyla "görür" ama bu gördüğüne ben
demez. Çünkü o değildir gerçekten de, görülen sadece bir
işârettir, isimle anıldığı gibi. Bilgi, şeyde durağan
olmadığı gibi sır da gizlenen bir bilgiye değil, bilinen
vasıtasıyla bilmeye işâret eder. Ki aynada görülen olduğu
hâliyle bilmeyi sınırlayamaz, o bir görüştür sadece. -Bu aynı
zamanda işâretlerin nereye götürdüğüyle de ilgili bir
meseledir. Aynı sırrın başka bir göze başka bir şey
göstermesi, erişilecek "gizli" bir hakikatin olmadığını
yeterince izah edicidir: İnsan aynaya bakınca insan görür, kedi
baktığında kedi görür; ancak güzel olan aynada güzel bir şey
görmeyebilir veya tersi. -Aynı yağmur bazısı için yıkım,
bazısı için hayattır.
O
hâlde hem sırrın durağan bir şeye işaret etmediği, hem de
görülen ile görenin aynı olmadığı açıktır. Görülen bir
insandır ancak o gören insan değil, insanın kendisine ilişkin
bilgisi yahut kendi görme biçimidir. Nihayet aynaya bakış,
nesnelerde simetrinin "merkez"ini değiştirmeksizin
kanatların yer değiştirmişliğini ya da olgularda gerçekliğin
çarpraz işlenmişliğini ifade eder. Ayna şayet, nesnenin ya da
olgunun kendisi olsaydı tıpkı bir rüyadan uyanamamak gibi bir
aynadan dışarı çıkamamak da söz konusu olurdu. Aynada görülen,
sır kimyası aracılığıyla ortaya çıkmış bir işâretten
ibarettir ki bakılmazsa görülmez de. Hiçbir işâretinse sabit
bir anlamı yoktur, onu okuma ya da bilme veya görme biçimi anlamı
inşâ eder: Gök gürültüsü işâretinin tarih boyunca hangi
anlamlarla karşılandığı değerlendirilebilir bir örnektir.
Anlamlar da sabit olmadığı için "hiç" üzerinde
söylenmiş bitimsiz bir söz yığınıdır gerçek.
I.
İnsanın
belirli bir vizyon eşliğinde bir görüntüye sahip olması hevâdan
başka ne anlam taşır? Rüyada bir şeylere sahip olmanın ve onlar
üzerinde tasarrufta bulunmanın uyandıktan sonra -uyku hâlinin
âhirinde kıymeti geçici bir eğlenceden öte nedir? Çölde
gezenin gördüğü serap yüzünden yolundan ayrılıp onun peşine
düşmesi boş yere oyalanmak değil midir?
"İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar."