"Varlık
bir harftir, sen onun anlamısın."
İbn
Arabî
Yönler
altıdır ama hiçbirisi merkezde yoktur. Anlam bir yönden
ibarettir. Merkezi görmeyen öznenin bir yönelimi sadece. Üstelik
kuru ve ölümcül bir hastalık soluğa: Anlamanın tüm süreçleri
için temel değerlendirme onun ortaya çıkışına olanak
sağlayacak bir normatif yönelimdir ki karşıtlıkların ya da tek
olanın/bakışın ikiliğini var eden budur:
Bilen-Bilinen/Gören-Görülen. Gören yoksa ya da görüş yoksa
anlam da yoktur. Duran için yön de yoktur.
Sıradan
bir obje öznenin bakış çevrenine girmediği müddetçe hiçbir
"görünüm"e sahip değilken onu gören gözün
kullandığı/başvurduğu kontrast sayesinde -ve sadece ondan
ibaret olarak- var olur: Bakış ışık gibidir;
zulmette/yoklukta/görünmezlikte/anlamsızlıktaki nesneye
çevrildiğinde onu temel bir karşıtlık içinde bir açıdan
değerlendirerek -ki bu sayede bildikleriyle mukayese ederek-
gerçekliğe dönüştürür. Işık da nesneye tutulduğunda onun
diğer nesnelerle sınırları (çatışma/karşıtlık
noktaları/kontrast) görünür hâle geldiği ölçüde onu
gösterir. Aynı süreç bilinmeyen üzerine yönelen bilginin o
sınırlar dahilinde şeyi tanımlanabilir kılmasında da tekrar
edilir.
Tüm
var oluş, öznenin/görenin/bakanın önüne serili bir görüş/kitap
gibidir: Her nesnenin aslı bir harf, her olgu bir kelime, her olay bir
cümledir: Hadisatın cümlesi budur. O hâlde tüm var oluş bir
metin yani okunmak istenen bir mesajdır. Bu, onun böyle bir
vazifesi olduğu anlamına gelmez, sadece okumayı bilen için bir
metin. Her şeye sınırsız bir rastgeleliğinin sonsuz dizilimi;
onu, sınırlı bir anlayış/düzenlilik içinde bulma insan aklının
bir kurgusu. Nasıl bakmak istiyorsa veya ne görmek için kendini
hazırladıysa öyle görüp okuduğu bir yığın sözcük. Bir
metni okuyabilmenin kaidesi erişimdir, metne ulaşmaktır: Bir
kitabı okuyabilmenin -herhangi bir hazırlık gerektirmeyen- ilk
şartı nasıl ki kitabın ve muhtevasının var olduğunun idraki ve
bu muhtevaya doğru bir yönelişse var oluşun da bir kitap olarak
kabulü onu okumanın imkânıdır. Maden arayıcısı değerli
taşlara bakacak onda, asker düşman bulacak; açlar için yemek,
mahzunlar için neşe gizli olacak.
Şeylerin
-sürekli değişime bağlı olarak- göreli ve değişken düzeni
içinde mutmain olamayan bilinç, bunun vesilesiyle var oluşun
anlamsız olduğunu, ondan anlam olarak görülenlerin sadece birer
boya, yükleme olduğunu fark ettiğinde şeylerin boyasının
altındakilere, anlam gibi görülen anlamsızlıklarının
ardındakine temayül eder. -Ki bir şeyin doğası diye kast edilen;
şeyin belirli bir bakış ile boyanmamış, kendiliğinden
oluşudur. O noktada şey, hiçbir değeri sırtlanmamıştır,
taşımaz; ne iyidir, ne kötü, ne faydalıdır, ne zararlıdır;
salt vardır, sadece olmuştur. Sadece var olan bir şeyin herhangi
bir anlamla hiçbir ilgisi yoktur...
Böylece
herkes aradığını bulacak, Varlık'ta bulduğu anlamı libas edip
giyecek, mevcut olacak: Bunu bilmek, hastalığın ve ölümün/olmamanın imkânsızlığının farkında olmaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder