7 Temmuz 2018 Cumartesi

Karl Popper: Tümevarım İlkesi ve Sınırlandırma Sorunu

Popper, bilimde iyi kuramların seçilmesi olarak eleştirel bir sınama için tümdengelimsel yöntemi benimser. Bilimsel Araştırmanın Mantığı’nda Tümevarım ilkesine ve mantığına karşı “sınamanın tümdengelimsel yöntemi”ni önermeden önce, bunun anlaşılır olabilmesi için ampirik psikoloji ve bilgi mantığı arasındaki farklılığın açıklık kazanması gerektiğini belirtir.

Bilgi Mantığı ve Tümevarım İlkesi

Bilim adamının kuramlar ileri sürüp bunları sınamak şeklindeki görevinin “akla yeni bir fikir gelmesi” kısmı Popper’e göre psikoloji ile ilgilidir: bilgi mantığı, olguların sorgulanmasıyla değil, geçerliliğin sorgulanmasıyla ilgilidir çünkü. Psikoloji ve bilgi mantığının alanları; ideanın ortaya çıkışının nasıl olduğu ile ideanın mantıksal irdelemesindeki yöntem ve sonuçlarının araştırılması arasında ayrışmaktadır. Bilgi mantığının görevi, ideaya uygulanan sistematik sınama yöntemlerini incelemektir.

Bilgi mantığının veya bilimsel araştırma mantığının görevini, ampirik bilimsel araştırma yöntemini mantıksal olarak çözümlemek şeklinde belirleyen Popper, bilgi kuramının tüm sorunlarının kaynağı olarak iki sorunu tespit eder: tümevarım sorunu ve sınırlandırma sorunu. Tümevarım sorunu, tümevarımsal yöntemin ampirik bilimler için uygun olup olmadığı meselesini merkezine alır. Sınırlandırma sorunuysa Popper’in kendi araştırması için temel bir sorundur: ampirik bilimi metafizik dizgelerden ayıran ölçütlerin bulunmasıyla ilgili olan sınırlandırma sorunu, Kant’ın ve Hume’un da ilgilendiği gibi hangi tür bilgiler bilimseldir ve hangileri değildir sorusu etrafında biçimlenir. Bu sınırlandırma aynı zamanda Popper’in sahte bilim olarak nitelediği Marksizm ve Freudculukla da ilgilidir.

Tümevarım Sorunu

Özellikle mantıksal pozitivizmde olduğu gibi ampirik bilimlerin, özel önermelerden evrensel önermelere varma şeklinde anlaşılan tümevarım yöntemini kullanması gereğinden söz edilmektedir. Buna göre bilimsel araştırma mantığı, tümevarım yönteminin mantıksal çözümlemesidir. Gözlemlenen tikel örnekler, onlar hakkında genel kavram ve yasalara ulaşmak için veri sağlarlar. Ancak Popper’e göre özel önermelerden varılan evrensel önermelerin doğruluğunun, böylesi bir çıkarımın her zaman yanlış olabileceği nedeniyle mantıksal açıdan kanıtlanması mümkün değildir: “Kuğuların beyaz olmalarına ilişkin ne kadar çok gözlem yaparsak yapalım, tüm kuğuların beyaz olduğu sonucuna varmamız mümkün değildir”. Popper’e göre tümevarım sorunu, tümevarımsal çıkarımların uygunluğu sorunudur.


Tümevarımsal çıkarımların geçerliliği, bir “tümevarım ilkesi”ni gerektirir; bilim de pozitivistler için bu ilke aracılığıyla mümkün olabilecektir. Çünkü bu ilke sayesinde bir önermenin bilimsel olup olmadığına karar verilebilecektir. Ancak böyle bir ilke, mantık yönden totolojik önerme veya analitik önerme gibi olamaz. Popper, tümevarım ilkesinin totolojik olması durumunda tümevarımsal çıkarımların diğer tümdengelimsel çıkarımlar gibi totolojik dönüştürümler olacağını; bu nedenle tümevarım ilkesinin totolojik ve analitik değil, sentetik bir önerme olması gerektiğini belirtir.

Totolojik önermelerle analitik önermelerin ortak özelliği, yeni bir bilgi vermeyen önermeler olmalarıdır. Totolojik önermeler bunu mantıksal formları gereği sağlarken analitik önermeler içerikleri nedeniyle sağlarlar. “Bütün evliler bekâr değildir” önermesi, mantıksal form itibariyle “bütün p’ler r’dir” şeklinde ifade edilebilecek olan, p ve r’nin tanımına bağlı olarak her zaman doğru olacak olan bir önermedir ki bu onun totolojik olduğu anlamına gelir. “Bugün yağmur yağacak veya yağmayacak” biçimindeki totolojik bir önerme tümevarım ilkesine uygun değildir. Bununla birlikte aynı önerme, “bekâr değildir” yükleminin “evli” öznesini açıyor olması nedeniyle aynı zamanda analitiktir de. Tümevarım ilkesi gereği tümevarımsal çıkarımların totolojik ve analitik önermeler biçiminde olmamasının sebebi, bu tür önermeler her zaman doğru olacakları için doğruluklarının test edilmesinin söz konusu olmamasıdır. Bu durum, onları en azından mantıksal pozitivizm için kullanışsız kılmaktadır.

Tümevarım ilkesi gereği önermelerin bilimsel olabilmesi için sentetik (bireşimsel) olmaları gereği vardır: “Bugün yağmur yağacak” önermesinde olduğu gibi, önerme aracılığıyla ortaya konulan bilginin doğrulanabilir olması onu anlamlı kılacaktır. Popper, tümevarım ilkesinin, önermenin doğruluğunun sınanması gereğini ürettiğini şöyle ifade eder: “O halde tümevarım ilkesi, bireşimsel bir önerme; yani değillemesi çelişik olmayan (mantıksal olarak olası) bir önerme biçiminde olmalıdır. Bu nedenle, böyle bir ilkenin benimsenmesinde geçerli hangi nedenlerin yattığı; başka bir deyişle, bilimsel olarak doğruluğunun nasıl savunulabileceği sorusu sorulmalıdır”.

Popper tümevarım ilkesi’nin ampirik olarak geçerli bir ilke olarak alınmasını sorunlu bulur: bu ilkeyi savunabilmek için tümevarımsal çıkarımlara başvurmak ve bu çıkarımları doğrulamak için de ilkeye başvurmak gerekecektir. Buna göre tümevarım ilkesinin deneyime dayandırılması sonsuz geri gitmelere yol açacaktır. Bu nedenle ona göre tümevarım ilkesi sadece evrensel bir ilke olabilir. Popper bir başka yerde, önermelerin evrenselliği ile kuramları ve doğa yasalarını niteler. Bir doğa yasasının (ve buna göre evrensel bir önermenin) doğrulanması, onun kapsamına giren tüm olayların tek tek ampirik olarak belirlenebilirse mümkün olabilir ki bu asla gerçekleştirilemezdir. Bu durumda da tümevarım ilkesi, evrensel bir ilke olması nedeniyle doğrulanabilir bir ilke olmayacaktır.

Sınamanın Tümdengelimsel Yöntemi ve Yanlışlanabilirlik

Popper’e göre tümevarımsal yöntemde ve onu kullanan pozitivist yaklaşımlarda uygun bir sınırlandırma aracı bulunmamaktadır. İlk pozitivistler salt deneyimden çıkan kavramları, yeni pozitivistler ise bilimin kavramlardan değil önermelerden oluştuğu düşüncesiyle deneyim önermelerine dayandırılmış önermeleri bilimsel ve meşru saymışlardır. Bu nedenle metafiziği anlamsız kabul etmişlerdir. Bu tutum Popper’e göre, esasen bir sınırlandırma yapmamaktadır, onu aşmakta ve metafiziği yok saymaya varmaktadır. Örneğin Wittgenstein anlamlı önermeyi, elemanter önermelere dayandırılmış önerme olarak anlar. Ancak Popper böyle bir anlayışın metafizikle beraber doğa bilimlerini de yok edeceğini, çünkü doğa yasalarının da mantıksal olarak elemanter deneyim önermelerine dayandırılamayacağını ifade eder. Doğa yasalarını da anlamsız kılan böylesi bir anlamlılık ölçütü gerçek bir önerme bırakmayacaktır. Bu durumda tümevarım-mantıksal sınırlama ayracı, bir ayrım yapmayarak doğa bilimleri ve metafiziği aynı tutmuş olmaktadır.

Burada Popper için iki husus önemlidir: Birincisi, bilgi ve bilimin değerlerle ilişkisidir. Ona göre önermeleri saptarken değerler tarafından yönlendirilmekteyiz. Yine de bu durum, pozitivistlerde, metafiziği yok sayma ısrarında olduğu gibi dogmalarla hareket etmeyi gerektirmemektedir. İkinci husus da bununla ilgilidir ki ampirik bilim için metafizik değersiz değildir; atomculuk gibi bazı düşünceler bilimin gelişimine katkı sağlamışlardır. Bir ideanın ortaya çıkışıyla ilgili olarak psikolojik yönden metafizik düşünceler, bilimsel araştırma için elzemdirler.

Önermelerin mantıksal olarak hem doğrulanabilir hem de yanlışlanabilir olmaları gerektiği şeklindeki pozitivist anlayışı eleştiren Popper, bilimde tümevarımsal bir çıkarımın olamayacağı sonucuna varır: “Mantıksal olarak ‘deneyimle’ [bu sözcükten ne anlarsak anlayalım] doğrulanmış özel önermelerden kuramların çıkarsanması olanaksızdır; bu yolla kuramlar hiçbir zaman görgül açıdan doğrulanamaz”.

Onun açısından deneyim ile sınanabilme, ampirik bilim için bir geçerlilik ifade eder. Popper, ampirik bilim olarak tanımladığı dizgenin, deneyime konu olan tek bir gerçek dünyayı ortaya koyması gerektiğini ifade eder. Ampirik kuramlar dizgesi şu koşullara sahip olmalıdır: dizgenin sentetik olması, deneyim dünyasını betimleyecek sınırlandırmayı içermesi, diğer dizgelerden daha iyi ve üstün bir dizge olması. Bu çerçevede ifade edilirse uygun sınırlandırma aygıtı da doğrulanabilirlik değil, yanlışlanabilirliktir. Bu aygıt sayesinde bütünüyle anlamlı iki önerme arasında ayrım yapmak mümkün olacaktır.

Doğrulanabilirlik ve yanlışlanabilirlik arasında asimetrik bir ilişki olduğunu anlamak önemlidir: Evrensel önermeler (mesela doğa yasaları) hiçbir zaman özel önermelerden türetilemezlerken, özel önermelerden evrensel önermelerin yanlışlığına varılabilmektedir. Çünkü özel önermeler, evrensel önermelerle çelişik olabilirler ve bu çelişki onun yanlışlanma imkânını içeriyor olduğunu gösterebilirdir.

Yanlışlanabilirlik yöntemi tümevarımsal çıkarımlar açısından değil, tümdengelimsel çıkarımlar için uygundur. Popper, iyi kuramların seçilmesi olarak eleştirel bir sınamanın, bir ideanın varsayımdan mantıksal olarak tümdengelimsel çıkarımla türetilmesi şeklinde olduğunu ifade eder. Çıkarımlar, kendi içlerinde ve diğer önermelerle mantıksal olarak tutarlı olmalıdırlar. Buna göre söz konusu sınamanın; çıkarımların kendi aralarında mantıksal açıdan karşılaştırılmasıyla elde edilecek çelişmezliği, kuramın ampirik olup olmadığına göre yapılacak mantıksal biçime ilişkin bir incelemeyi, diğer kuramlarla yapılacak karşılaştırmayı ve ampirik uygulamalarla sınanmayı içeriyor olması gerekir. Önceden kabul edilmiş varsayımlarla kurulu dizge, tümdengelimsel sınamalar sonucunda tutarlılığını koruduğu sürece sağlanmış da olmaktadır.

Öz olarak Popper Bilimsel Araştırmanın Mantığı’nda özelikle bir dönem hakim paradigma olan pozitivizmin tümevarımsal yöntemini ve bilimsel olan ile bilimsel olmayan arasında pozitivizmde başvurulan sınırlandırma ayracı olan doğrulanabilirlik ilkesini eleştirmektedir. Bu eleştiri, tümevarımsal yöntem ile ortaya konulan özel önermelerin genel yasalara ulaştırmayacağı düşüncesi ve tümevarımsal yönteme uygun olan doğrulanabilirlik ilkesinin gerçek bir sınırlandırma yapamayacağı temeline dayanmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder