1 Ağustos 2017 Salı

Michael Fitzgerald: Dr. Martin Lings’in Hâtırasına (Çeviri)


Michael Fitzgerald |

İngilizceden çeviren: Alper Gürkan |

Gelecek nesiller, VIII. ve IX. yüzyıla ait Arapça kaynaklar üzerine teferruatlı bir çalışmaya dayalı, Hz. Muhammed’in yaşamına dair kusursuz İngilizce telif için Martin Lings’i methedeceklerdir.

(Üç aylık bir dergi olan-çn) “Islamic Quarterly”, bu çok satan kitabı, “hatasız bilgi ile amacına yaraşır, türüne az rastlanır bir dinî duyumsamanın birleşmesinden mürekkep büyüleyici bir anlatı” diye duyurdu. Bu mahareti Dr. Lings’i –yaygın biçimde Hz. Muhammed konusunda tasdik edilmiş bir uzman, zamanımızın önde gelen bir uzmanı olarak kolaylıkla kabul ettirdi. Fakat bu, onun dikkate değer yaşamının en göze görünür başarısıdır yalnızca.

Martin Lings 1909’da İngiltere’de, Lancashire’da doğdu ve hem lisans (1932) hem de yüksek lisansını (1937) Oxford Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı üzerine tamamladı. Polonya’da İngilizce öğretmenliği yaptıktan sonra Litvanya’daki Kaunas Üniversitesi’nde 1939’a kadar sürdürdüğü Anglo-Saxon ve Orta Çağ İngilizcesi okutmanlığına atandı. 1940’dan 1951’e dek Kahire Üniversitesi’nde İngilizce ve –evvela Shakespeare olmak üzere- İngiliz Edebiyatı dersleri verdi. 1955’te Arapça kütüphanenin sorumlusu olarak British Library’ye girdi ve neticede 1973’teki istifasına kadar British Museum’da ve British Library’de Doğu Yazmaları sorumlusu oldu. Lings doktorasını 1959’da Londra Üniversitesi’nde tamamladı. Onun akademik ve çalışma yaşamının bu kısa hikâyesi bir insanın bütün portresinin yalnızca küçük bir kısmını verir.


Gençliğinden itibaren hakikatin ciddi bir arayıcısı olarak Lings’in hayatının en mühim yönü ruhsal arayışıydı. 1993’te bir video röportajında Dr. Lings, 1920’lerde I. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında, insanların başka bir savaşın olmayacağını düşündükleri sıralardaki olağanüstü coşkulu dönemde Protestan eğitimi aldığını nakletmişti. Zamanın mâneviyat karşıtı (anti-spiritual) etkileri ve devrin görünürde önemli tüm bilimsel teorileriyle ilgilendi. “Üniversite eğitimim sonunda dine dair ne düşündüğümü bilmiyordum. Hiçbir durumda dinin benim zekâma herhangi bir teklifi yoktu.” diye belirtmişti. Lings’in kendi şahsî arayışı onu, Perenyalist ya da Geleneksel Okul olarak bilinegelen düşüncenin kurucusu olan Fransız filozof René Guénon’un yazdıklarına yönlendirdi. René Guénon’un yazıları, dinin marjinalize edildiği modern dünyanın yanlışlarını anlamak için Lings’e entelektüel anahtarlar temin etti. Lings için büyük önemi; Guénon’un yazdıklarının, büyük dünya dinlerinin her birine içkin olan müşterek bir içsel hakikatin varlığını -batınî (esoteric) bakış açısı ya da bazan Sophia Perennis (Ezelî Hikmet/Bilgelik) diye adlandırılan- ve dünyanın büyük dinlerinin her birinin hakikî bir inanç olduğunu fark etmesi için onu uyandırışıydı. Ayrıca Guénon, büyük geleneksel dinlerin her birinin, insanın özgün “ilksel (primordial) algısı ve Tanrı’yla birliği”ni yeniden tesis edici olana yönlendiren bir niyaz yolunu teklif ettiklerini ifade etmekteydi. Lings bunu tasdik etmişti. “Hakikatle yüz yüze olduğumu biliyordum. Âdeta yıldırım çarpması gibiydi… Bununla ilgili bir şeyler yapılması gerektiğini anlamıştım.

1937’de Martin Lings’in araştırması onu, Guénon tarafından yönetilen ve onun çok şey kattığı Fransızca bir dergi olan “Études Traditionnelles”te Frithjof Schuon’un yayımladığı ilk makalelerin bazılarına yönlendirdi. O yıldan sonra Lings, Guénon’a kitaplarından birisini İngilizceye tercüme etmek için müsaade istemek amacıyla yazdığında, Schuon’un yazdıklarına olan ilgisinin de artışından söz etti. Guénon’un, Schuon hakkındaki müsbet yanıtı sonrası Lings, Schuon’un İsviçre’de yaşadığını öğrendiği 1938 yılı Ocak ayında onunla buluşmak üzere oraya gitti. “Onun (Schuon’un) huzurundayken gerçek bir velinin (saint) ve de aradığım manevî üstadın huzurunda bulunduğumu anlamıştım. ‘Gerçek bir veli’ dediğimde sadece veli gibi olan birisini kastetmiyorum, fakat onun gibilerin en büyüğü olan hakikî bir veli; XX. yüzyılda karşılaşılamayacak birisi gibi. Bunu kesin olarak anlamıştım.

Guénon gibi Schuon’un öğretisel anlayışı da geleneksel Hindu metafiziği üzerinde temellenmişti. Schuon sonraları şöyle yazdı: “Gençliğimden beri Advaita Vedânta*’ya ve aynı zamanda Advaita Vedânta’nın tasdik ettiklerinin gerçekleştirilmesi (‘nden ibaret) olan usulüne özel bir ilgi duymuştum. Bu usulü –onun mutlak ve batınî biçimini- Avrupa’da bulamadığımdan dolayı ve kast kuralları nedeniyle benim için bir Hindu guruya (rehbere) yönelmek mümkün olmadığından ötürü, onu başka bir yerde aramıştım ve İslâm, Tasavvufta bu usulü de facto içerdiği için, nihayet bir Sufi mürşid aramaya karar verdim; dışsal biçim, benim için bir sorun değildi.” (Advaita Vedânta*, Mutlak’ı öne alıp ikilik anlayışını yadsıyan Hind öğretisi, tasavvuf açısından Vahidiyeti değil Ehadiyeti esas alan kavrayış-çn)

1932’de Schuon’un manevî arayışı onu, sonraki yıl muteber Şeyh Ahmed el Alavî (1869-1934) tarafından Şazelîyye-Derkaviyye Silsilesine kabul edildiği Cezayir’e yönlendirmişti. 1935’te Schuon, bu Sufî silsilesinin Avrupa’daki halifeliğine atandı. Schuon, tüm dünyadan, çeşitli dinlerden bağlananlar için manevî bir rehber oldu. Öyle ki 1938’de Schuon’un Avrupa’lı şakirtlerinin tamamı onun özel niyaz usullerini izlemek maksadıyla İslâm’a intisap ettiler. Genç Martin Lings bu örneği derhal benimsedi ve İslâmî olan Ebu Bekir Siraceddin ismini aldı. Birkaç gün içinde Lings ömürlük manevî rehberini buldu, derunî yönelime bağlandı ve İslâm’a girdi. “Yirmi dokuzuncu yaş günümden hemen bir hafta önceydi” (dediği) Schuon ile bu buluşması, ömrünün kalan altmış yedi yılını değiştirdi.

1940’da Lings, Schuon’dan farklı bir silsile içinde olsa da -Lings’in Sufî yolunu (practicing) kendisinden öğrendiği- Guénon ile buluşmak üzere Kahire’ye seyahat etti. Sonraki on bir yıl Lings, Arapça dil becerisini mükemmelleştirip aynı zamanda Guénon’un özel sekreteri olarak ona hizmet ederken geçimini Kahire Üniversitesi’nde İngilizce öğreterek sağladı. Bu dönem aynı zamanda Lings’in ilk olarak Arapça yazdığı ve sonradan İngilizceye tercüme etttiği “Yakîn Risalesi” ile başlayan yazarlık çizgisine de damga vurdu. (İlk İngilizce basım: 1952) Sufi öğretisinin bu kapsamlı tarifi Lings’in İslamî ismiyle yayımlandı –Ebu Bekir Siraceddin. Kitap, Lings’in Kur’ân ve geleneksel Sufi metafiziği bilgisiyle evrensel sembolizme olan derin ilgisini ortaya koymuştu. Bununla birlikte onun her zaman şiire doğru bir temayül içinde olan İngilizce nesir yönünü de açığa çıkarmıştı.

Lings, Kahire’de yaşarken tanıdığında sekiz yaşında olan ve kendisinden dört yaş genç bir kadınla yazışmalarını sürdürdü. 1944’te bu genç kadın Leslie Smally, onun eşi ve hayatının geri kalanı için refakatçisi oldu. Leslie Lings şimdi 92 yaşında (2013’te vefat etmiştir-çn.), kocasından yadigâr kalan ve hâlâ Londra’nın merkezine arabayla bir saat mesafede, tepelerle çevrili kırsal bir bölge olan Kent’te otuz yıldan fazla zamandır yaşadıkları evde yaşıyor.

1951’de Guenon’un vefatından ve Mısır milliyetçiliğinin sebep olduğu çalkantılardan sonra Lings ve eşi, British Museum’da çalışırken doktorasını tamamlayacağı Londra’ya döndüler. Doktora tezi, gözden geçirildikten sonra “Yirminci Yüzyılda Bir Veli: Şeyh Ahmed el-Alavî” (1961) adıyla yayımladı. Kitap,  hayatının kusursuz eseri ve bu büyük Sufi üstadının (Şeyh Alavî) öğretileri olarak tanındı ve şimdiye kadar içlerinde Fransızcanın, Farsçanın, İspanyolcanın, Urdu dilinin ve Arapçanın bulunduğu dillere çevrildi. Cambridge Üniversitesi’ndeki ünlü İslamî Araştırmalar profesörü A.J. Arberry, “bilgiye yapılan önemli özgün katkılar” diye kitabı övdü ve “daha şeffafını bilmediğim ve İbn Arâbî’nin epey tartışmalı panteist** felsefenin ikna edici bir yorumlanışı” diye ekledi. (**İbn Arâbî bazı oryantalistlerce panteist olarak değerlendirilmişse de Vahdet-i Vücûd nazariyesiyle panteizm arasında doğrudan bir ilgi bulunmamaktadır-çn.)

Lings’in British Museum ve British Library’deki pozisyonu çok nadir Doğu el yazmalarına istisnaî erişim sağladı ve bu sayede Kur’an yazımının kudsî sanatı (hat ve tezhip-çn.) üzerine en kapsamlı ve kusursuz eser olan “Kur’ân Hat ve Tezhibinden Parıltılar” (1976) kitabının yayımlanmasına imkân verdi.

Dr. Martin Lings böylece Sufi öğretisi üzerine kuşatıcı bir esere (Yakîn Risalesi), “Tasavvuf Nedir?” başlıklı –Tasavvuf’a nüfuz eden bir girizgâh ve İslâm hakkında üç kusursuz çalışmaya kendini vermişti: Birisi Sufi şeyh Ahmed Alavî üzerine, birisi Kur’ân’ın kudsî sanatı üzerine ve biri de Hz. Muhammed üzerine maharetini sergileyişi. Yakın dostu Seyyid Hüseyin Nasr da son dönemde Şeyh Ebu Bekir (Martin Lings)’in en ünlü ve özgün kitapları olan “Yakîn Risalesi”, “Yirminci Yüzyılda Bir Veli” ve “Hz. Muhammed”i inceledi. Bu kitapların tamamı erken dönem başlıca Arapça kaynaklara ve su götürmez açıklıktaki geleneksel İslâmî mehazlara dayanmaktadırlar. Bu sebeple politik çatışmalar ve teolojik ihtilafların karmaşıklaştırdığı durumdan öncesindeki İslâm’ın önyargısız ve sahih tasvirini ortaya koyuyorlar. Martin Lings ve Ebu Bekir Siracettin isimleri, Tasavvuf’a içkin İslâmî maneviyatın kalbi olan sahih İslâm’ın mümtaz bir yorumcusu olarak İslâm dünyasınca yaygın olarak bilinir ve takdir edilir.

Martin Lings en çok İslâm ve İslâm tasavvufuna dair göz alıcı anlatımlarıyla tanınmakla birlikte onun manevî ilgileri ve yazılarının İslâm ile sınırlandığına hükmetmek bir hata olabilir: onun felsefî bakış açısı daha ziyade, Perenyalist Okul’daki yazarlarca aydınlatılmış olan, her dine içkin batınî hakikatlerde köklenmiştir. Perenyalist Okul Guénon tarafından kuruldu, A .K. Coomaraswamy tarafından sürdürüldü ve tam kemalatına Frithjof Schuon’un yazılarıyla ulaştı. Fakat Martin Lings, yakın dostları Titus Burckhardt ve Seyyid Hüseyin Nasr ile beraber bu düşünce okulunun başta gelen bir katılımcısı olarak hatırlanacak. Lings hayatı boyunca evrensel hikmet üzerine üç kitap yayımladı: Modern dünyanın bir eleştirisi olan “Antik İnançlar ve Modern Hurafeler” (1964), eskatolojik meselelerle iştigal ettiği “On Birinci Saat” (1989), geleneksel sembol öğretisi hakkında bir başyapıt olan “Simge ve Kökenörnek” (özgün isim: “Symbol and Archetype: A Study of the Meaning of Existence”) (1991). Ne var ki bitmek bilmez enerjisi, ölümünden sonra yayımlanacak üç eserle nihayete erdi: “Öze Dönüş: Sorular ve Cevaplar” (2005), onun kendi manevî arayışının bir hikâyesi ve yıllardır ruhsal arayış içinde olanlara seneler boyunca verdiği, bazı cevapların bir derlemesidir. “The Underlying Religion” (Clinton Minnaar tarafından düzenlendi, 2006), Perenyalist Okul’un temel öğretilerine giriş maksadıyla okuyacaklar için Dr. Lings tarafından seçilmiş bir makaleler derlemesidir. Vefatından iki haftadan daha az bir süre önce bu seçki için bir önsöz yazmıştı. Ayrıca Şah Kazemî ve Emma Clark’ın editörlüğünü yaptıkları -hâlâ hazırlık aşamasında olan- “The Essential Martin Lings”in yayımlanmasını onaylamış ve bu yayın için düşündükleriyle ilgili onlarla birçok müzakere yürütmüştü. Bu üç çalışmanın, evrensel hakikatin bir yorumcusu olarak çizgisini taçlandırmaya hizmet edeceği ve altmış yıldan fazla bir süre önce Lings’in hayatını değiştiren hikmeti yeni okuyuculara tanıtacağı umuldu.

Martin Lings aynı zamanda bir şairdi. C.S. Lewis, Lings’in bazı şiirleri için “saf ilham” demişti. Doğrusu şiir, Lings’in ilk hevesiydi ve onu müzik ve erken İngiliz şiirinin belagatiyle, Dante’nin mısralarıyla ve elbette Shakespeare’in dehasıyla demledi. Guénon’un ve Schuon’un manevî mesajıyla karşılaşmasının sonrasında ve sülukunun başlangıcında, yıllarca tekrar şiir yazmaya hazır hissetmemişti. İlk şiir kitabının önsözüne daha sonra şunları yazacaktı: “Benim şiirsel arzum daha yüksek bir arzu ile sarmalanmıştır ki bu gerçekten sahip olmaya değer tek arzudur.” Kastettiği ruhsal arayıştır. O (şiir) yalnızca şiirin tekrar kalemine akmaya başladığı haftalar boyunca süren bir inzivanın kemale erişiydi. On beş yıldır şiir yazmamıştı. Akabinde iki şiir kitabı yayımlandı: “The Elements and other poems and The Heralds and other poems” ve onunla birlikteymiş gibi olan “Collected Poems: Revised and Augmented” (2001). Bütün bu şiirleri kudsî olanın derunî bir anlayışına ve doğal dünyanın güzelliklerine tutkulu gözlerle bakan,  içe dönük ve hikmetle dolu şiirlerdir. Martin Lings, doğuştan gelen bir şair ruhuna, güzel dizeler yazabilen bir sanatkâr yeteneğine sahipti ve onun bu ruhsal ustalığı ona uygun içeriği temin etti.

Shakespeare çalışmasına yaptığı eşsiz katkı irdelenmeksizin onun yazılı mirası tamamlanmış olmaz. Dr. Lings’in de dâhil olduğu bazı değerlendirmelerin Shakespear’in batınî mesajına nüfuz edişinin onun en mühim miraslarından birsini teşkil ettiği fikrini ileri sürmeleri mümkün oldu. Shakespeare üzerine olan kitabının dördüncü baskısı “Shakespeare’in Kutsal Sanatı” diye isimlendirildi. Basımın önsözünde Lings’in uzun zamandır hayranlarından birisi olan Galler Prensi şöyle der: “Yakın olunan birinden apaçık yazılmışçasına değer biçilmesi zor ve oyunların dışsal dünyaya dair draması içinde -olduğu gibi- ruhta gerçekleşen seyrin derunî dramasının tasvirinde de Shakespeare’in kullandığı sembollerin anlamının özel farkındalığıyla bulmuştum onu.” Dr. Lings, Shakespeare’in yazılarının dinsel ve evrensel yönleri hakkında geniş çaplı dersler verdi. Derslerinin çoğu, üyesi olduğu Temenos Academy’nin nezareti altında sürdürüldü.

Onun geniş yazılı külliyatı, mirasının yalnızca bir kısmıdır. Manevî nuru, etrafındaki sâliklerin çiçeklenişinde tamamlandı. Son yıllarında, Lings’in talebelerinin çoğu, onun şüphe götürmez bir biçimde hak ettiği şeyh veya manevî rehberlik (mürşid) unvanını kullanması için ısrar ettiler. Şeyh Ebu Bekir Siraceddin beş kıtada birçok şakirde sahipti. Hem bu insanın hem de mirasının yekpare bir tasvirini sunmak için Martin Lings’in tüm hayatına nüfuz etmiş olan tükenmek bilmez fiziksel enerjisini tarif etmeye uygundur bu. Dr. Lings 82 yaşındayken Frithjof Schuon, “enerji dehası”na sahip bir kişi örneği olarak Lings’in, Schuon’u görmek için her yıl yaptığı iki haftalık ziyaretlerini içeren bitimsiz seyahatlerinden ve çömezlerinin oluşturduğu birçok manevî topluluğa olan hiç bitmeyecekmiş gibi görünen seyahatlerinden söz etti. Vefatının altı ay öncesinde Lings; Mısır, Dubai, Pakistan, Malezya ve Güney Afrika’ya yolculuklar yaptı ve sâlikler ABD, Singapur ve Avusturalya kadar uzaklardan onu ziyarete geldiler bu seyahatler boyunca.

Bu fiziksel enerji dehası onun içsel yöneliminin tefekkür dolu yaşamından müteşekkildi bütünüyle. Frithjof Schuon, Lings’in aynı zamanda ona yakın olanlar için müşahhas manevî bir hâlmişçesine kendi kendine peyda olan bir “takva hâlesine” sahip olduğunu işâret etmişti. Bu hâlenin ışığı, bir ömür boyu içsel niyaz ve erdeme bağlılığın sonucuydu. Vefatından sonra, onun elli yıldan fazladır dostu olan Bayan Catherine Schuon da buna dikkat çekti: “Ondaki takva hâlesi, hayatının son yıllarında bir kudsiyet hâlesi halini almıştı.

Dr. Lings, Londra’nın dışındaki evinde bulunduğu sırada devamlı olarak bir ziyaretçi akınına uğradı. Hayatının son otuz yılı süresince çay içmek için ve kırdaki evini çevreleyen ormanda uzun bir yürüyüşle devam eden ve müteakiben akşam yemeğiyle süren -her Pazar günü evine davetli konuk ağırlama âdeti vardı. Dr. Lings daima çay ikram eder ve akşam hep dua ile sonlanırdı.

Fevkalade fiziksel zindeliği, ömrünün son günlerine dek sürdü. Vefatından on gün önce Londra’da bulunan Wembly Stadı’ndaki Kutlu Doğum etkinliğinde üç bin kişilik bir kitleye hitap etti. Bu olay esnasında Dr. Lings, sayılamayacak kadar çok armağan aldı. Vefatından dört gün önce, Pazar davetine ev sahipliği yapabildi -yorgun olduğu için yürüyüş kısa tutulsa da ve vefatından iki gün evvel, dayanma gücü fark edilebilir bir ölçüde azalmıştıysa da ölümünden bir gece önce Perenyalist Okul hakkındaki bir video röportaj için önceden ayarlanmış bir randevuya gitmeyi planlıyordu. 12 Mayıs gününün erken vakitlerinde, kapı komşusuna telefon etti. Söz konusu komşusu Rıza Şah Kazemî yanında bulunduğu sırada dua ederken öldü.

Ertesi gün, Mayıs’ın 13’ünde açalyalar, orman gülleri ve tür tür tasnif edilmiş serpilmiş bahar çiçekleriyle birlikte görkemli bahçesinde defnedildi.  Bahçesiyle iştigal, Lings için müthiş bir keyif kaynağı ve önemli bir düşünsel destekti; böyle olunca da kendisi, dikkatli bir şekilde yetiştirilmiş ve göz kamaştıran tasarımının başat mücevheri hâline geldi.

Vefatının beklenmedik âniliğine rağmen dünyanın her yerinden yaklaşık seksen kişi cenazesine katılmak için her şeyi bıraktılar. Saygılarını göstermek için gelmek isteyen herkesi sığdıracak uygun bir oda bulunmadığından cenazesi birkaç gün ertelenmişti. Büyük bir insanın cenazesi geride kalanlar için her zaman hüzün kaynağıdır. Fakat içsel yönelime ve diğer insanlar için özverili çalışmalara adanmış bir hayatı yâd etmek için bir vesiledir de. Frithjof Schuon tarafından yazılmış kısa bir metnin okunması ve Dr. Lings’in birkaç şiirinin katılan herkese anımsatılması, böylesi bir adamı dua ile anmanın en münasip yoludur.

Sonraki iki akşam, Bayan Leslie Lings, dostlarını ve konuklarını ağırlayabildi. İkinci akşam bir Pazar günüydü ve ferahlama ve dua için evine konuk alma geleneğine devam etti. Bu ağırlamada, misafirler mutat yürüyüşe davet edildiler fakat herkes, yeni kralı ile taçlandırılmış bahçede kalıp sükûnet içinde tefekküre dalmayı tercih etti. Eşinin, onu 92 yıllık hayatının 88 yılı boyunca tanıdığını söyleyince, herkes kocasının hayatını ve işini onunla nasıl yakından paylaşmış olduğunu bir kez daha hatırladı. Kişisel kaybına rağmen, gözlerinde gün gibi açık bir parıltı ve manevî zarafetle ışıldıyordu. Konukları ayrılırken “Lütfen bana dua edin.” dedi. Bu dualar, onun ve eşinin sürekli Tanrı’yı hatırlayarak ve hayatlarını başkalarına faydalı olmak için yaşadıklarının bir tasdikiydiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder