20 Kasım 2017 Pazartesi

Pasajlar / Upanişadlar’da Evren Nazariyesi ve Brahman*

Çev.: a.g.

David L. Haberman

Upanişadlar'ın merkezî felsefî öğretilerinden birisi, tüm evrenin ardında yatan yalnız, birleştirici bir ilkenin mevcut olduğudur. Nihaî tahakkuk düzeyinde, çokluk dünyası, birlikle bağlı/bütünleşik-bir olmak için faş olmuştur (revealed). Birleştirici ilke ile özdeşleşme girişimi, filozof Gargi Vacaknavi ve büyük bilge Yajnavalkya’nın bulunduğu meşhur pasajda görülebilir. Gargi, Yajnavalkya’ya meydan okuyarak tüm varoluşun temelini betimlemek için dünyanın nihaî tabiatı üzerine bir sorgulama başlatır.

Bilgeye sorar: “Mademki tüm bu âlem suyun yüzeyinde öne ve geriye doğru örülmüştür, o zaman öne ve geriye doğru örülen su neyin üzerindedir?”

Yajnavalkya ilkin “Havanın üzerinde Gargi” diye yanıtladı.

Fakat Gargi bu cevapla tatmin olmadı: “O zaman öne ve geriye doğru örülen hava neyin üzerindedir?”

Gargi, artan bir biçimde gerçekliğin esas tabakalarını tanımlaması için ona baskı uyguladıkça Yajnavalkya diğer bir cevabı verdi ve sonra da başkasını ve bir başkasını. Nihayet, bilge, tüm evrenin, “Brahman” dediği şeyin üzerinde öne ve geriye doğru örüldüğünü ona gösterdi. Bu noktada o, bundan daha ileriye gidilemeyeceğini iddia eder; Brahman, Gargi’nin araştırmasının sonu olarak belirtilmiştir. Diğer oluşlar tüm varoluşun (uzay ve su gibi) mümkün temeli olarak öne sürülmüş olmalarına rağmen bunlar merduddurlar, çünkü tek nihaî gerçeklik ve varoluşun mutlak temeli Brahman olarak tanımlanmıştır. Brahman tüm metafiziksel araştırmanın en yüksek hedefi olarak bildirilmiştir: “Edinilmiş olan tüm vedantik öğreti Brahman’ın altında tanımlanmıştır.”

Brahman terimi Sankskritçe “serpilmek”, “genişlemek” ve “çoğalmak” anlamlarındaki bir kökten türemiştir. Eski kullanımda kudsî ifadelerle ilişkili olmasına rağmen zaman içinde dünyayı ayakta tutan gerçek kuvvetle özdeşleştirildi. Upanişadlar’ın devri boyunca nihaî gerçekliğin, varoluşun ilk nedeninin veya Varlığın mutlak temelinin ilkesel anlamı içine oturtuldu. Brihad Aranyaka Upanishad’daki bir diğer ünlü pasaj, Varlığın Brahman’da sonlanan bölünmez temelinin metafiziksel tetkikini tasvir eder.

Çünkü bu pasaj, Hindu teolojisinin ince anlayışını benimsemiştir (…). Bölüm, araştırmacı Vidagdha Shakalya’nın bilge Yajnavalkya’ya mevcudiyetteki tanrıların sayısı hakkında soru sormasıyla başlar.

“Kaç tane tanrı vardır?” diye sorar.

Yajnavalkya, önce “Üç ve üç yüz ve üç ve üç bin” diye cevaplar.

Bu cevapla tatmin olmayan Vidagdha devam eder.

“Evet, elbette” dedi, “fakat sahiden Yajnavalkya, kaç tanrı vardır?”

“Otuz üç.”

“Evet, elbette” dedi, “fakat sahiden Yajnavalkya, kaç tanrı vardır?”

“Altı.”

“Evet, elbette” dedi, “fakat sahiden Yajnavalkya, kaç tanrı vardır?”

“Üç.”

“Evet, elbette” dedi, “fakat sahiden Yajnavalkya, kaç tanrı vardır?”

“İki.”

“Evet, elbette” dedi, “fakat sahiden Yajnavalkya, kaç tanrı vardır?”

“Bir buçuk.”

“Evet, elbette” dedi, “fakat sahiden Yajnavalkya, kaç tanrı vardır?”

“Tek.”

Vidagdha, bu “tek tanrı”yı tanımlamasını istediğinde Yajnavalkya, “O, Brahman diye anılır” diye noktayı koyar.

İlahî, kendisini çoklu formda açığa vursa da nihayetinde o Tek’tir. Burada yine gerçekliğin nihaî doğasına dair felsefî sorgulamaya şahitlik ederiz ki bu, Brahman olarak anılan tek birleştirici ilkenin keşfiyle sonlanır. Fakat gerçeklik tek ise o, nasıl –ve neden- çok oldu? Herhangi bir tradisyonca aktarılan yaradılış anlatıları bize bu gelenek hakkında birçok şey söyler. Brihad Aranyaka Upanishad’ta biz bu sorulara cevaplar veren ve Hindu düşüncesi için model sunan bir yaradılış izahı buluyoruz.

“Başlangıçta hiçbir şey yoktu.” Yine de çoğu şey hiçlikten gelebilir, çünkü Hindu tradisyonun büyük bölümü, bütün evrenin bu kökensel hiçlikten çıktığına hükmeder. Modern “Büyük Patlama” nazariyesi gibi bu metin de sonsuz birliğin aslî boyutsuzluk noktasından gelen bir açılım tasvir eder; gerçi bu yaradılış izahı, Büyük Patlama nazariyesine hiç de benzemeden bize açılımın “niçin” gerçekleşmiş olduğunu da anlatır.

Başlangıçta hiçbir şey yoktu, sadece tek birleştirici ilke, Brahman vardı. Fakat tek olduğu ve yalnız bulunduğu için hiç keyif almadı. Tekliğin bu durumunda o bir başkasını arzuladı ve böylece kendini iki parçaya böldü; bir er ve bir dişi. Eril ve dişil çift, soyut nötrlüğün aslî durumundan sıyrılarak cinsel etkileşime girdi ve bundan çeşitli biçimlerin tüm evreni doğdu.

Böylece, farklılaşmamışlığın aslî noktası kendini böldü ve dışa doğru patlayarak çoklu formların fenomenal dünyasını üretti. Brihad Aranyaka Upanishad bunu “Brahman’ın fevkalade yaratışı” diye zikreder. Yaratmanın bu izahı, gerçekliğin hakiki doğasını ve bu gerçeklikteki oluşların nihaî amacını dile getirir.

Daha sonra bu anlatıya müracaat etme imkânına sahip olacağız fakat önemli olan nokta, temelde radikal olarak âlemin [her bir öğesini] birbiriyle bağlılık içinde kavrarken, onun çoklu yapısının izahını fark etmektir. Aslî birlik asla kaybolmamıştır; o basitçe çoklu formların görünüşünü üzerine almıştır. Evrenin aslına ilişkin bu nazariye, birliğin ve çokluğun eşzamanlılığını kabul eder. Tek olan gerçeklik kendini metnin “isim ve görülebilir görünüş” diye adlandırdığı şey aracılığıyla ayrıştırır. O hâlde duyularımızla tecrübe ettiğimiz dünya, isimlerin ve görünüşlerin çeşitliliğini üzerine giyinmiş olsa bile tek gerçekliktir. Bu aşağıdaki dizelerde yerinde bir şekilde ifade edilmiştir:

"Oradaki dünya tamdır;

Buradaki dünya tamdır;

Çokluktan çokluk türer.

Tamdan tamamıyla aldıktan sonra,

O hâlâ bütünüyle tam kalır."

Burada, aynı anda içkin ve aşkın olan ilahînin bir tasvirine sahibiz. Brahman yalnızca dünyada değildir, o, dünyadır; Brahman’ın bütünüyle çoklu formların ötesinde olan bir boyutu da vardır. Bu, form ve formsuzluk olmak üzere Brahman’ın iki yönü (rupa) hakkındaki bir öğreti olarak Brihad Aranyaka Upanishad’da ileri sürülmüş: “Biri sabit bir biçim (murta) ve diğeri sabit biçim olmaksızın (amurta) vardı”. Tüm biçimler olarak Brahman katı ve geçici olan her şeydir, formsuz olarak Brahman ise uhrevî ve değişmezdir. Bu felsefeye yaklaşmanın iyi bir yolu “Hiçbir şey asla aynı kalmaz” cümlesinin iki yöne gönderme yapan anlamı üzerine düşünmektir. Somut şeylerin dünyası, fasılasız akış içindedir ve her zaman değişir; şeyler asla aynı kalmaz. Diğer taraftan her şeyin geldiği şeyden gelen şey-olmamaklık (the no-thingness), ebedî ve değişmezdir; hiçlik hep aynı kalır. Bununla birlikte bunların iki ayrı gerçeklik değil fakat farklı bakış açılarından görülen aynı gerçeklik olduklarını hatırlamak önemlidir. Biçimlerin dünyası, tuzun içinde çözüldüğü suya yayılması gibi tek olan Brahman tarafından doldurulmuştur: “O, bunun gibidir”. Bir tuz topağı suya atıldığında suyun içinde çözülür ve o bir daha hiçbir şekilde toplanamaz. Gerçi birisi herhangi bir noktadan bir yudum içebilir ve işte tuz oradadır! Aynı şekilde bu, bir sınırı veya bağı olmayan Engin Varlığın sadece algılanan bir parçasıdır.

Brihad Aranyaka Upanishad’ın insan doğası hakkında ne söylediğini araştırmaya başlamadan önce mühim bir noktadan daha söz edilmesi gerekir. Birkaç yerde Brahman’ın ifade edilemez oluşu ve bu yüzden de onu tanımlamanın mümkün olmayışında ısrar edilir. Örneğin biz şunları söyleriz: “O ne kabadır ne de ince, o ne kısadır ne de uzun, o ne kana sahiptir ne de yağa, o gölgesi ya da karanlığı olmayandır, o havası ya da boşluğu olmayandır, o temassızdır, onun tadı ya da kokusu yoktur, o görülmez ve işitilmez, o konuşmaz ve düşünmez, o hareketsiz, nefessiz ve ağızsızdır, o ölçümün ötesindedir, dışında ya da içinde hiçbir şey yoktur, o hiçbir şey yemez ve hiç kimse onu yemez”. Bu, Brahman’ın bütünüyle, bizim duyularımızla tecrübe ettiğimiz dünyanın ötesinde olması demektir. Bu, metin içinde sıklıkla “Brahman ne budur, ne şudur (neti neti)” sözüyle ifade edilir.

Öte yandan Brahman’ı, bizim duyularımızla deneyimlediğimiz her şeyle özdeşleştiren bölümler de vardır. “Açıkçası, bu Kendi, Brahman’dır – algının imal ettiği, zihnin imal ettiği, görüşün imal ettiği, nefesin imal ettiği, işitmenin imal ettiği, yeryüzünün imal ettiği, suyun imal ettiği, rüzgârın imal ettiği, boşluğun imal ettiği, ışığın ve ışıksızlığın imal ettiği, arzunun ve arzusuzluğun imal ettiği, öfkenin ve öfkesizliğin imal ettiği, haklılığın ve haksızlığın imal ettiği bu ben, her şeyin imal ettiği bu Kendi'dir!” “Ne budur, ne şudur” görüşüne doğrudan zıt olan bu pasaj şöyle devam eder: “O, bunun imal ettiğidir. O, şunun imal ettiğidir.” Brahman’ı tasvir edişin bu iki farklı üslubu, dünyanın birbirine aykırı anlayışlarına götürür ve Kendi, sırayla dinsel pratikte önemli farklılıklara ulaşır.

* “Bu pasaj, “Ten Theories of Human Nature” (1998) (ed. L. Stevenson, D. L. Haberman) kitabında yer alan Haberman’a ait ‘Upanishadic Hinduism: Quest for Ultimate Knowledge’ başlıklı yazı içerisinden alınmıştır.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder