11 Mart 2018 Pazar

Kant: Saf ve Tecrübî Bilgi Arasındaki Ayrım


İngilizceden (Norman Kemp Smith) çeviri: a.g.

(Sadece B edisyonu dikkate alınmış, ihtiyaç durumunda A’dan ilaveler yapılmış ve () içinde gösterilmiştir. [] içindeki sözcükler çevirenindir.)

[B-1]

Tüm bilgimizin tecrübeyle başladığına dair hiçbir şüphe olamaz. (A-1: Tüm şüphelerin ötesinde tecrübe, algısal izlenimlerin ham maddesinin işlenmesi yoluyla [algıladığımızı] kavramamıza sebebiyet veren şey için [edinilen] ilk üründür.) Çünkü bilgi yetimizin etkinleşebilmesi için nasıl ki uyarılması gerekmektedir; bir ölçüde kendiliğinden temsiller üreten, kısmen de bu temsilleri bir araya getirerek veya onları ayrıştırarak karşılaştıran ve duyusal izlenimlerin ham maddesini, tecrübe diye adlandırılan nesnelerin bilgisine işlemek için kavrayışımızın etkinliğini de uyaran algımıza tesir eden nesneler olmasaydı başka nasıl olurdu? Şu hâlde zaman sırası yönünden tecrübeyi önceleyen [tecrübeden önce gelen] bilgimiz yoktur ve tüm bilgimiz tecrübeyle başlar.

[B-2]

Fakat tüm bilgimiz tecrübeyle başladığı hâlde, bundan, bilginin bütünüyle deneyimden kaynaklandığı sonucu çıkmaz. Çünkü tecrübî bilgimiz, izlenimler aracılığıyla algıladığımız şeyden ve bilgi yetimiz[in işlerliğin]den oluşturulmuşsa bile (algı izlenimlerinin yalnızca vesile oluşlarıyla) [bunu] kendi kendine sağlıyor olabilir pekâlâ. Bilgi yetimiz herhangi bir ilave yapsaydı şayet, onu ayırma becerisine sahip olmak için uzun süreli dikkat pratiklerine sahip oluncaya kadar [ilave edileni] ham maddeden ayıracak bir durumda olmazdık belki de.

O zaman bu, tecrübeden ve en iyi durumda bile duyuların tüm izlenimlerinden bağımsız herhangi bir bilginin mevcut olup olmadığı [meselesi], en azından nihaî [sonuca dönük] bir incelemeyi gerektiren ve hemen ilk bakışta bir cevaplamaya müsaade etmeyen bir meseledir. Bu gibi [duyuların izlenimlerinden bağımsız] bilgiler, a priori olarak adlandırılırlar ve kaynakları a posteriori olan tecrübî bilgiden ayrılmıştırlar.

Fakat a priori ifadesi sorunumuzun bütün anlamını yeterince açık olarak göstermez. Çünkü tecrübî kaynaktan türetilmiş bilgimizin çoğunun bile, dolaysız bir şekilde tecrübeden türetmediğimiz fakat sadece kendisini tecrübeden ödünç almış olduğumuz evrensel bir kuraldan türettiğimiz, a priori sahip olduğumuz veya sahip olabilme kabiliyetimizin bulunduğu içerik olduğunu söylemek âdettendir. Böylece denilebilir ki evinin temellerinin altı oyulmuş bir adam onun çökeceğini a priori bilebilir ki onun gerçekten çökmesinin tecrübesi için beklemeye gerek duymaz. Fakat o bunu bütün olarak a priori bilemeyebilirdi yine de. Çünkü [o kişi] tecrübe aracılığıyla cisimlerin ağır olduklarını ve bundan dolayı da destekleri çekildiğinde onların düşeceklerini önceden öğrenmişti. [Temelleri zayıflamış olan evin çökeceği bilgisi, tecrübeye dayalı olarak mantıksal bir çıkarım/tümevarım aracılığıyla bilinebileceği için a priori bilgi türü ile bu türden bilgiler kastedilmez -ÇN.]

[B-3]

Öyleyse bundan sonra a priori bilgiyle, bu veya şu tecrübeden bağımsız bilgiyi değil, fakat saf bir biçimde tüm tecrübelerden bağımsız bilgiyi anlayacağız. Buna karşıt olan, sadece a posteriori mümkün olan tecrübî bilgi, [yani] deneyim aracılığıyla edinilen bilgidir. Bilginin a priori hâlleri, hiçbir deneyim karışımının olmadığı zaman saf olarak adlandırılmıştır. [Kant, akla da yüklediği saf niteliği ile deneyim sahasının gerisinde tamamen spekülatif olanı kasteder –ÇN.] Bu sebeple örneğin “Her değişimin bir nedeni vardır.” önermesi a priori bir önermeyken saf bir önerme değildir; çünkü değişim, yalnızca tecrübeden türetilebilir bir kavramdır.

II. A Priori Bilginin Belirli Hâllerine Sahibiz ve Sıradan Kavrayış Bile Asla Onlarsız Değildir

Burada ihtiyaç duyduğumuz şey, onun vasıtasıyla kesin olarak saf ve tecrübî bilgi arasında ayrım yapacağımız bir ölçüttür. Tecrübeler bize bu şeyin şu ya da bu olduğunu öğretir, aksi durumda olmayacağını değil. Şu hâlde ilk olarak, var olan düşüncenin zorunlu olarak bir düşünce olduğu önermesine sahipsek bu, bir a priori yargıdır ve ayrıca, şayet bu önerme, aynı zamanda zorunlu bir yargının geçerliliğine sahip olan müstesna [durumdaki] herhangi bir önermeden türetilmemişse bu, saf bir biçimde a priori yargıdır. İkinci olarak tecrübe, yargılarına, doğru ve tamı asla sunmaz, fakat sadece (tümevarımsal olarak) çıkarım aracılığıyla varsayılmış ve karşılaştırılabilir evrensellik/küllîlik sunmuştur. [Tecrübe aracılığıyla oluşturulmuş yargılar için küllî yerine genel/genelleştirilmiş ifadeleri daha uygun olabilir ki Kant aşağıda bu tür yargıların küllîliklerini keyfî (arbitrary) olarak niteler –ÇN.]

[B-4]

O hâlde buna uygun olarak şunu söyleyebiliriz: Şimdiye kadar gözlemlediklerimize göre bu durumun ya da bu kuralın istisnası yoktur. Öyleyse, bir yargı tam küllîlikle (evrensellikle) hiçbir istisnaya olanak tanımayacak bir biçimde düşünülmüşse o yargı tecrübeden türememiştir, fakat saf olarak a priori geçerlidir. Tecrübî küllîlik (deneyimsel evrensellik), sadece, çoğu durumda elde tutulan bir geçerliliğin keyfî olarak her durumda elde tutulan bir geçerlilik [olarak] genişletilmesidir; örneğin, “Tüm cisimlerin ağırlığı vardır.” önermesindeki gibi. Diğer taraftan tam küllîlik bir yargı için esas olduğu zaman, bu, bilginin özel bir kaynağını gösterir, yani a priori bilginin bir yetisini. Bu yüzden zorunluluk ve tam küllîlik, a priori bilginin sabit ölçütüdür ve bu ikisi birbirlerinden ayrılmazlar. Fakat bu ölçütlerin kullanımında yargının olumsallığı (zorunsuzluğu) bazan, onun deneyimsel sınırlılığından daha kolay bir biçimde gösterilmiş olduğuna göre ya da bazan olduğu gibi onun sınırsız küllîliği, zorunluluğundan daha ikna edici bir biçimde kanıtlanmış olduğuna göre, her biri kendi kendine yanılmaz olan bu iki ölçütü ayırmak yoluyla kullanım da makûldür.

[B-5]

Şimdi şunu göstermek kolaydır: Gerçekten de insan bilgisinde zorunlu olan ve en tam anlamıyla küllî olan ki bundan dolayı saf a apriori olan yargılar mevcuttur. Eğer bilimlerden bir örnek istenmişse, sadece matematiksel önermelerin herhangi birine bakmak zorundayız; oldukça sıradan kullanımındaki anlayıştan bir örnek ararsak, “Her değişim bir nedeni gerektirir.” önermesi işimize yarayacaktır. İkinci durumda gerçekten de bir neden kavramı açık bir biçimde bir etki ve kuralın tam evrenselliğinin bağlantısının zorunluluğu konseptini içerir ki şayet onu Hume’un yaptığı gibi daha önce olan şeyle olmakta olan şeylerin tekrar eden birlikteliklerinden ve bağlayıcı temsillerin bu tekrar eden birlikteliklerinden kaynaklanan ve bu sayede sadece öznel bir gereklilik olarak kurulan bir alışkanlıktan türetmeye çalışsaydık kavramı büsbütün yitirirdik. [Hume, neden ve sonuç arasındaki ilişkide (nedensellik ilkesinde), nedenin ve sonucun ayrı ayrı ele alınarak kavranabildiğini ancak bunlar arasındaki ilişkinin akıl aracılığıyla birbirlerine bağlanarak bütünlendiğini ileri sürerek tecrübî olguların birbirlerinden bağımsız kavramsal atomize karakterlerine vurgu yapar. Kant’a göre bunu yapmak kavramı olanıksızlaştırır -ÇN.] Bu gibi örneklere başvurulmaksızın da deneyimin olanaklılığı için saf a priori ilkelerin kaçınılmaz olduklarını göstermek ve böylece onların a priori varlıklarını kanıtlamak mümkündür. Böyle olduğu içindir ki şayet tüm kurallar ondan türeyen şeye göre daima kendi kendilerine deneyimsel ve böylece olumsal (zorunluksuz) olsalardı tecrübe kesinliğini nereden alabilirdi? Bu gibi kurallar, güçlükle ilk ilkeler olarak önemsenebilir. Fakat bugün, bilgi yetimizin saf bir kullanıma sahip olduğunu saptamış olmamız ve onun, bu gibi bir kullanımın ölçütünün ne olduğunu gösterdiği gerçeğiyle yetinebiliriz.

[B-6]

Bu gibi a priori köken, belirli bir kavramda yargılardan eksik kalmaksızın kendini açığa vurur. Bir cisme ilişkin deneyimsel kavramımızı, sadece tecrübî olan her özelliği, rengi, sertliği ve yumuşaklığı, ağırlığı hatta nüfuz edilemezliği tek tek çıkarsak bile (şimdi bütünüyle ortadan kalkmış olan) vücut tarafından işgal edilmiş mekân kalır hâlâ ve bu çıkarılamazdır. Aynı şekilde, maddesel veya tinsel herhangi bir cisme ilişkin deneyimsel kavramımızdan, tecrübenin bize öğrettiği tüm hususiyetleri çıkarsak bile nesnenin özü olarak düşünülen veya özünde bulunduğu düşünülen şeyi ortadan kaldıramayız (bu öz kavramı genel olarak bir nesnenin olduğundan daha belirleyici olmasına rağmen). Bu durumda, bu öz kavramının bize kendini icbar ettiği zorunluluk nedeniyle, onun a priori bilgi yetimize yerleştiğini kabul etmeme seçeneğine sahip değiliz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder