12 Haziran 2018 Salı

Karl Popper, Bilim ve Metafizik

“Olgusal köktencilik, fizikötesiyle birlikte doğa bilimlerini de yok etmektedir: Doğa yasaları elemanter deneyim-önermelerine mantıksal olarak temellendirilemez. Wittgenstein’ın anlamlılık ölçütü tutarlı bir şekilde uygulanırsa, doğa yasaları da anlamsız olacaktır; başka bir deyişle gerçek (yasal) bir önerme olamayacaktır. Oysa fizikçilerin en önemli görevi doğa yasalarını bulmaktı (Einstein).”

Karl Popper, “Bilimsel Araştırmanın Mantığı”

Bilim felsefesinde, bir önermenin doğruluğunun, o önermeye karşılık gelen olgular tarafından desteklenmesini gerekli gören mantıkçı pozitivistler için önermelerin sınanma ve doğrulanması önem taşımaktaydı. Metafizik önermeleri anlamsız bulan mantıkçı pozitivistlere göre bilimselliğin ölçütü de önermelerin duyumlara dayalı olarak yapılan sınamalara uygun olmasıyla ilgiliydi. Buna göre deneysel doğrulama, bilimsel alanda bize kesinliği saptayacak yöntemleri ihtiva etmekteydi. Bu yaklaşım açısından bilimsel bilgi; deney ve gözlem yoluyla olgusal dünyadan edinilen ve tümevarımla genelleştirilen ve sonra yine olgusal dünyayla karşılaştırılarak doğrulanabilen bilgi demekti.

Karl Popper söz konusu edilen yaklaşımı eleştiren filozoflardan birisidir. Bu eleştirilerinin temeli sayılabilecek konu, sınır belirleme sorunudur. Popper’a göre bir önermenin bilimselliğinin ölçütü yanlışlanabilirlik niteliğidir. Ancak Popper’ın yanlışlanabilirlikten kastı, mantıkçı pozitivistlerin doğrunabilirlik ilkesinin asimetrisine işaret etmez. Daha ziyade tümevarımsal çıkarımın geçersizliğiyle ilgilidir: kuğuların beyaz olduğuna dair bir önerme ne kadar sınanıp doğrulanırsa doğrulansın tüm kuğuların beyaz oldukları sonucuna varmak uygun olmayacaktır.

Halil Rahman Açar’ın Karl Popper ve Metafizik başlıklı eseri, genel olarak Popper’ın felsefî anlayışını ve bilim felsefesine yaklaşımını ele almakla birlikte özel olarak onun metafizik kavrayışını değerlendirmektedir. Açar’ın ifade ettiği üzere Popper’ın metafizik anlayışıyla bilim anlayışı arasında güçlü bir bağ söz konusudur. Bu bağ, her şeyden ziyade Popper’ın esas konusu olan sınır belirleme sorunuyla ilgilidir ki bu, bilim ile bilim olmayan yanı sıra önermelerin anlamlılığı dolayımında metafizik ile de ilgilidir. Popper’ın Bilimsel Araştırmanın Mantığı’nda ifade ettiği üzere, “tümevarım mantığının reddedilme nedeni, aslında tümevarımsal yöntemde uygun bir sınırlandırma ayracının bulunmaması”dır.

Karl Popper ve Metafizik isimli çalışma dört ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Popper’ın felsefesi ve bilim felsefesine katkılarıyla eserleri, ikinci bölümde metafizik ve ona karşıt olarak gelişen yaklaşımların değerlendirilmesi, üçüncü bölümde Popper’ın felsefesindeki metafiziğe dair konular, dördüncü bölümde Açar’ın Popper’ın metafizik hakkındaki görüşlerinin değerlendirilmesi yer almaktadır.

Filozofun yaşamı, felsefesi ve bilim felsefesine katkılarıyla eserlerinin değerlendirildiği ilk bölümde Popper bir bilim felsefecisi olarak anlatılır. Popper’ın ilk çalışmalarında meşgul olduğu iki temel sorun mevcuttur: Bilim ile bilimsel olmayanı ayırma sorunu olarak sınır koyma ölçütü ve deneysel bilimlerin yöntemine dair olarak tümevarım sorunu. Popper, pozitivistlerin savundukları gibi bilimselliğin ölçütünün doğrulanabilirlik olmadığını aksine, yanlışlanabilirlik olduğunu ileri sürer. Ona göre bilim doğrulanamayan kuramlarla ilerlemektedir ve sınanamayan bir önermenin hangi koşullar altında yanlışlanabilecek olduğu belirsizdir. Yanlışlanabilirlik, bilimsel olan ve olmayan önermelerin sınır koyma ölçütüdür. Popper’a bu konuda özellikle uzlaşımcılık ekolünden bazı itirazlar yükselmiştir.

Popper yanlışlanabilirlik ile yanlışlama arasında da bir ayrıma gider. Ona göre yanlışlanabilirlik, ifade sistemlerinin deneysel niteliğinin bir ölçütüdür. Yani bir ölçüt olarak kuramların deneysel olarak yanlışlanmaya açık olmasını ifade eder. Bilimsel kuramlar, kuramın hangi şartlar altında çürütülebileceği sorusunu da ihtiva etmelidir. Yanlışlama ise sistemin hangi şartlar altında yanlışlanabileceğine dair özel kurallarla ilgilidir. Kuramın yanlışlanması, söz konusu kuramın önermeleriyle çelişen bazı önermelerin varlığını gerektirir.

Popper aynı zamanda kendi felsefesini eleştirel akılcılık olarak adlandırır. Bilindiği üzere Popper bilimsel yöntemi bir mitten ayırt edenin onun eleştirilebilme imkânı olduğunu düşünmektedir. Bunun sonucu olarak bir kuramın bilimselliğini belirleyen, onun yanlışlanabilirliğe olan duyarlılığıdır denilebilir. Eleştirel akılcılık; bilgi edinmede aklı tecrübenin üzerinde gören, aklın inançların ve kuramların doğruluğunu gösterdiğini kabul eden ve akıl yoluyla kesin bilgiler edinilebileceğini savunan geleneksel akılcılıktan farklıdır. Popper bu iddiaları kabul etmez.

Açar, metafizik ve ona karşıt olarak gelişen yaklaşımları değerlendirdiği bölümde metafiziğin terim olarak ortaya çıkışı ve Batı felsefesi tarihindeki metafizik yaklaşımların bir sunumunu yapar. Buna göre metafiziksel sorunlar; varlık metafiziği, bilgi metafiziği, doğa metafiziği, din ve ahlâk metafiziği şeklinde dört başlık altında toplanmaktadır.

Açar’a göre bilime metafiziğin işlevi yüklenmiştir. Bu çerçevede metafizik karşıtı yaklaşımları değerlendirildiğinde, temel olarak Popper’ın eleştirdiği mantıkçı pozitivizm ve mantıkçı deneycilik ele alınmaktadır. Mantıkçı pozitivistler, deneysel bilimlerin kavram ve mantıksal çözümlemelerinden oluşan bir bilimci (scientist) felsefeye yönelmişlerdir. Mantıkçı pozitivizmin ve bilimciliğin mimarı olan Mach ile Viyana Çevresi düşünürleri Carnap, Waismann, Neurath, Gödel, Hahn, Schlink gibi bilimci ve felsefecilerin şekillendirdiği bu düşünceye göre fiziği tüm bilimler için model alan, metafiziği reddeden bir yaklaşım bilimin ilerlemesine katkı sunacaktır. Mantıkçı deneyciler ise mantıkçı pozitivizmin olgucu ve duyumcu yaklaşımlarını kabul etmeyen, fizikalizmi benimsemiş bir grup düşünür ve bilim insanından oluşmaktaydı. Buna rağmen bu iki yaklaşım; duyumsal verilerin önceliği, doğrulanabilirlik, metafizik karşıtlığı, karşıgerçekçilik, sebepler hakkında kuşkuculuk, yasa açıklamalarını destekleme ve bilimsel yöntemlerin birliği konularında özdeşleştirilebilecek durumdadırlar. Öz olarak ifade edilirse mantıkçı pozitivistlere ve mantıkçı deneycilere göre metafiziksel önermeler deneysel olmayan içerikleri nedeniyle sahtedirler ve reddedilmelidirler.

Popper’ın özellikle bilim felsefesindeki metafiziğe dair konulara yaklaşımını ele alınırsa bu konuların başında, bilimsel ve metafiziksel kuramların farkına dair sınır belirleme ölçütü gelir. Onun, evrensel önermelerin doğrulanamazlığına dayanan akıl yürütmesine göre sınır belirlemede ölçüt yanlışlanabilirliktir ve buna göre de her evrensel önerme yanlışlanabilirlik ile sınırlanmalıdır. İddialar yanlışlanabilir ise tahminler de yanlışlanabilirlikle sınırlı olmalıdır. Popper bu ölçütü uygulamak suretiyle; belirlenimciliğin, idealizmin, epistemolojik akıldışılığın, iradeciliğin ve nihilizmin yanlış oldukları sonucuna ulaşır.

Popper belirlenimciliği ikiye ayırır: Bilimsel belirlenimcilik, ilahî kanunlar inancının yerine doğa yasalarının ikame edilmesiyle ortaya çıkmış olup doğa yasaları ile beraber bilimsel bir betimlemenin verilmesiyle birlikte bir olayın aklî olarak kesin bir biçimde tahmin edilebileceği görüşüdür. Metafiziksel belirlenimcilikse, bu dünyadaki olayların önceden belirlenmiş ve sabit olduklarına dair inançtır. Önermeleri, deneyimin mantıksal olarak inşa edilmesinin ifadesi olarak alan indirgemecilik ile yakından ilişkili olan belirlenimcilik, Popper tarafından bilimsel ölçüt itibariyle yanlış bulunur.

Belirlenimcilik ve belirlenemezciliğin aynı anda çürütülemez ve bağdaştırılamaz olması, Popper’ın doğrulanabilirlik ölçütüne bir eleştiri getirmesine de olanak sağlar. Kuantum fiziğinin yükselişiyle yoğunlaşan belirlenemezci yaklaşımlar, önceden tahmin yürütmeyi ve kestirmeyi mümkün görmemektedirler. Ancak Popper’a göre hem bilimsel/fiziksel hem de metafiziksel belirlenemezcilik anlayışları, bilimsel olarak yanlışlanmaya müsait değildirler.

Benzer şekilde Popper; sadece ispatlanamaz değil, çürütülemez de olan gerçekliği, özellikle Marx’ın anlayışını yansıtan ve tarihe ait kehanet olarak kabul ettiği tarihsiciliği, tüm evrimi temelde doğal ayıklanmayla açıklayan Darwinciliği ve onun evrimciliğini de bilimsel kuram olma açısından yanlışlanabilirlik ölçütüne uymadıkları için eleştirir.

Açar, son bölümde Popper’ın metafizik hakkındaki görüşlerinin değerlendirilmesini yapar. Açar’a göre, kuramın ortaya koyduğu bir genellemenin tüm örneklerini gözlem olanağı genelde bulunmadığından Popper’ın yanlışlanabilirlik ölçütü, pozitivizmin anlamlılık ölçütüne nazaran daha yararlı ve savunabilirdir. Nihayetinde tikel bilgilerin genellenmesinin tümel bilgiye ulaştıracağına dair mantıksal bir kesinlik yoktur Popper’a göre. Bununla birlikte Popper, gözlemlerin içinde anlamlı hâle geldikleri kuramdan-bağımsız bir gözlem yolunun mevcut olmadığını düşünür. Buna göre deneyciliğin, bilginin deney yoluyla elde edileceği, deney öncesinde insan zihnin boş olduğu varsayımı da yanlış olmaktadır. Ona göre doğru, kuram-bağımlıdır.

Öz olarak dile getirilirse Popper’a göre metafizik sadece anlamlı değil, aynı zamanda bilime de katkıları olan bir içeriğe sahiptir. Kuramlar metafiziksel olarak başlayıp zamanla bilimsel hipotezlere dönüşürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder