“Pozitif bilimin üstünlüğü
araştırmaların, argümanların sonucu olarak tezahür etmiş değildir. Bu üstünlük
siyasetle, kurumlar aracılığıyla ve hatta asker gücüyle ihdas edilmiştir.”
P. Feyerabend, Bilim Kilisesi-Özgür Bir Toplumda Bilim
En azından bilimcilerin ileri sürdükleri gibi bilimin ilerlemeci ve birikimsel yapısı olduğunun varsayılması durumunda, onun mutlak ve zorunlu bilgiyi içerme olanağına sahip olamayacağı açıktır: Belki Popper’in düşündüğü gibi, bu sonucu beklemek de zaten yanlıştır. Bununla birlikte bu sonuç, yani bilimsel bilginin zorunlu olmadığı sonucu, onun neden evrensel olamayacağına ilişkin çıkarımı da makûl kılar: Evrensel önermeler doğal olarak tümel yargılarla ifade edileceği için olgulardan ziyade yasalarla ilgili olarak bilimsel açıklamanın/açıklama modelinin kendisi, tümevarım mantığının ve ampirik yöntemin dışına çıkmak demek olacaktır. Bu ise yasa ve olgu açıklamalarının (biri tümdengelimsel ve diğeri tümevarımsal olmak üzere) iki farklı yönteme dayandırıldıkları anlamına gelmektedir –çünkü, bilimsel yasaların tümevarımsal olarak doğrulanma olanağı mevcut değildir.
Fakat bilimciler, evrensel (küllî) kavramını tarihsel ve felsefî bağlamında kopararak onu tümevarımsal bir “kavram” hâline getirmişlerdir. Bu indirgeme, bilginin doğasında bulunan “değer”e Avrupa-merkezci bir müdahale olmak bakımından kolonyalizmin bir sonucudur. Böylece, bilimsel bilgi kültürel bir olgu olarak Avrupa’da ortaya çıkmış tasavvur ve yöntemlerin bir gereğiyken “evrensel gerçeğe” dönüştürülmüştür. Bu anlamıyla bilim, modern bir Avrupa (kolonyalizm) mitidir ve bütün kültürel biçimler gibi yayılmacı bir doğaya sahiptir.
Genel olarak kolonyalizmle ilişkili kültürel hegemonya dikkate alınmadan ele alınan bilimsel söylem, tıpkı yabancı kültürel bir biçimin benimsenmesi gibi toplumsal alanda çok hızlı bir şekilde “gerçekliğe” dönüşebilmiştir. Mesela Türkiye İslâmcıları pozitivizmi büyük ölçüde benimsemiş, bazı yazarlar bilimsel olgularla Kur’an tefsirine girişmiş ve âyetleri bu “gerçekler”e dayanarak yorumlamışlardır. Ne var ki bilimsel yasaların (Kuantum fiziği araştırmalarıyla birlikte) atomaltı boyuttaki durumları, söz konusu yasaların hiçbir hâlde evrensellik taşımadıklarını göstermiştir. Bu gerçeğin fark edilmesi, birkaç yüzyıldır modernliğin rasyonalitesine dayanan dinî düşünceyi tepkisel bir “nihilizm”in göbeğine çekmiş durumdadır. –Tepkisel olması, hâlâ farkına varılmamış olması anlamına da gelmektedir: çünkü içine gömülü olunan bir mitin var ettiği dünya dışında bir gerçeklik aramak pek olası değildir ve bu yüzden kendi gerçekliğinden harekete değil, bilim miti içinden itiraz etmeye odaklanılmıştır. Yani itirazlar (evrim teorisine karşı itirazlar gibi) mevcut mitsel gerçekliğin kabulü üzerine inşa edilmekte ve fakat bu gerçekliğin değerleri de yok sayılmaktadır.
Kisa olmus
YanıtlaSil