7 Aralık 2018 Cuma

Doğruluk-Sonrası (Post-truth) Durum ve Nesnellik İktidarı


Sosyal epistemoloji alanı için yeni olmasına rağmen etkili bir kavram, doğruluk-sonrası (post-truth). Bunun muhtemel sebebi, kitlesel eğitimin yükseköğrenimi kapsaması, sosyal medya kullanımına bağlı sözde kamusallaşma ve postmodern durumun ortaya çıkardığı kontrol noktalarını yitirmiş (sistematik olmayan) kuşkuculuğun kendi kuyruğunu yemeye başlaması.

Genel izahatlarda “nesnel açıklamaların yerini öznel kanaatlerin alması” şeklinde tanımlanıyor. Bu, Nietzsche’nin perspektivizm aracılığıyla inşa edilmesi olanağını sorguladığı epistemik nihilizme yakın bir anlamın varlığı izlenimini veriyor.

Bununla birlikte kavram, Steve Fuller tarafından Batı siyaset felsefesi için hiç de yeni olmayan bir şey olarak nitelenirken konunun can damarı denilebilecek bir gerçeği göz önüne serilmekte: yetkinlikleri, kendilerini ileri süren güç odağından daha zayıf olan ve kamuoyunun fikir dünyasının biçimlenmesinde rol alan ve aydın olarak adlandırılan kesimlerin “nesnellik iktidarı”nı da yitirmeleri anlamına geliyor. (Habermas için kötü haber ama doğruluk-sonrası zemin postmodern darbeler neticesinde Aydınlanma projesinin kesin ölümüne işaret eder.)

Doğruluk-sonrası Zemin

Fuller, felsefedeki, herkesin paylaştığı ortak varsayımların olduğu dünya ve varsayımlarımızda fikir birliğinin olmadığı dünya arasındaki ayrıma vurgu yaparak doğruluk-sonrası koşulun, ikinci dünyaya ait olduğunu yazar. Ona göre bu, Kant tarafından “transandantal koşul” olarak adlandırılmıştır. (Kant, transandantal terimini transandant teriminin zıddı olarak kullanmaktadır: tecrübeye bulaşmamış, saf anlamındaki transandantal aklın a priori bilgileri mümkün kılan yönüdür. Oysa transandant, tanrı ve ruh gibi bilme kapasitesine “aşkın” olan şeylerdir.) Fuller’in burada kast ettiği nedir?

Kant, transandantal koşul ile doğru ve yanlış olanın ne olduğunun olanağını kast eder. Transandantal koşul, bilgiye ilişkin formlarla ilgilidir, içerikle değil. Çünkü Kant’ın bilgi anlayışında içerik, tecrübeyle ilgilidir. (Saf Aklın Eleştirisi’nin başındaki “Bilgi tecrübe ile başlar” şeklindeki kesin ifadesi hatırlanırsa, tecrübeyle başlayan yani bilginin içerik kısmıyla başlayan bilme sürecinde, bilen öznenin bu içeriği kendi aklî formları ile bilgiye dönüştürdüğü de anımsanacaktır.) Şu halde Fuller, doğruluk-sonrası koşulu bir içerik olarak değil, form boyutuyla ele almanın gereğini vurgulamaktadır: “[Kant] doğru ve yanlış olanın olasılığı yönünden bahsetti. Bu, doğruluk-sonrası koşulun herkes tarafından görülmesini sağladığı şeydir; bu, politikada ve genel olarak dünyada hakkında konuştuğumuz şeyin, basit bir biçimde doğru ve yanlış olan hakkında olmadığı fikridir ve bu; birisinin neyin doğru ve neyin yanlış olduğuna karar vermesinin arkasındaki koşullar hakkındadır. Doğruluk-sonrası durumla ilgili ilginç olan şey, bunu kabul etmeniz ve doğru ve yanlış olanın ardındaki koşullar hakkında bir mücadele vermenizdir.”

Fuller’e göre bu tespit, doğruluk-sonrasının Platon’dan beri Batı felsefesinin bir parçası olduğunu göstermektedir. Çünkü Platon’un Devlet eserinde dile getirdiği toplumsalın nasıl inşa edilmesi gerektiği meselesi, doğrudan insanların neyi bilmesi gerektiğine dair bir ayrımla ortaya konulmaktadır. Öncelikle filozof-krallara bakarsak onlar matematik, felsefe, müzik ve astronominin soyut konularında eğitilmişlerdir. Bu nedenle onlar insanların ne düşündükleri gibi şeylere değil, daha kozmik, geniş meselelere odaklanmışlardır. Platon açısından insanların çoğu sadece doğrudan tecrübe ettikleri şeylerle ilgiliydiler, hayatlarını daha iyi yapmak için bilgiyi talep ediyorlardı. Bu insanlar, dünyayı daha iyi hale getirmenin yolunu bilen birisine (filozofa), dünyanın yanlış biçimini sunuyorlardı. Fuller’e göre Platon’un Devlet’indeki bu nokta, doğruluk-sonrası kavramının bir türüydü: “Batı felsefesindeki doğruluk-sonrası duyarlılık nihai olarak Platon’un Devlet’inden gelir. O, sıklıkla Batı siyaset felsefesini kuran bir belge olarak görüldü, bunun yanı sıra o aynı zamanda bilginin nasıl organize edilmesi ve sosyal olarak nasıl dağıtılması gerektiği konusundaki yöntemle sosyal epistemoloji için de bir belgedir.”

Nesnellik İktidarının Sonu

Doğruluk-sonrası, doğruluk ve gerçek üzerinde kurulan rasyonel iktidarın sorgulandığı postmodern durumun kalıcılığına işaret eder: sadece aklın otoritesi değil, akıl aracılığıyla inşa edilen nesnellik iktidarı da artık epistemik nihilizmin ve kontrolsüz kuşkuculuğun hedefindedir. Modernlikle beraber dinî otoritenin yerini sosyal iktidarın ele geçirmesinin oluşturduğu tarihsel girdap, şimdi Aydınlanma’nın tümüyle çöktüğü bir noktaya evrilmiştir. Bu, nesnellik iddiası üzerinden inşa edilen bilimsel veya uzmanlıklarla ilgili otoritelerin etkisiz kalması ve özneler olduklarına inanan faillerin kendi doğruluklarını geçerli sayması demektir.

Burada Platon’un tarih tarafından haklı çıkarılması söz konusudur. Siyasetin demokratikleşmesi kadar bilginin demokratikleşmesi de bir hatadır çünkü: Ayakkabıcılar ayakkabı üretmeli ve doğrunun ne olduğunu filozoflar dile getirmelidir. Aksi durumda beşeriyet, her perspektifin kendi doğrusunu hâkim kılmak adına girişeceği güç istenci arenasına dönüşecek, yani daha aşağı bir formun koşullarını kabul etmiş olacaktır. Ki oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder