31 Ocak 2016 Pazar

Örs, Çekiç ve Kavramlar: Mesleğin İncelikleri


Her yöntem ve yöntemsel çeşitliliğin teori ve pratiklerini içeren her alanı, sosyal bilimcinin bir olguyu masasının üzerine koyarak ondan bir nesne çıkarma gayretinde sözkonusu olguyu nasıl gördüğüyle ilişkili olarak gelişir. Olgunun varlığının tespitinden onun bir problematiğe dönüştürülmesine, koşullar ve imkânların değerlendirilmesinden nihayet çözümlenip raporlanmasına kadar tüm süreci biçimlendiren bir görme biçimi daima etkin durumdadır. Bu nedenle nesnenin inşâsı bir anlamda dışarıya açık bir dizi kurallarla uyumlu bir faaliyetse de bir anlamda da bütünüyle sadece araştırmacının duyumsayabileceği bir gizem demektir. Nihayet ele alınan olgu onun zihniyle kayıtlı değilse de olgunun bir nesneye dönüştürülmesi; sözü edilen görme biçimi vasıtasıyla araştırmacıyla olguya ilişkin arkaplanı buluşturan, uyuşumları ve zıtlıkları açığa çıkaran ve sonunda sadece ona ait bir fotoğrafa ulaşmayı sağlayan bir dizi işlem demektir.

Zygmunt Bauman Sosyolojik Düşünmek'te toplumsal dünyanın farklı disiplinlerin çalışma alanlarına bölünmüşlüğüyle ilgili olarak işbölümü kavramına müracaat ederek disiplinlerin kendi arkaplanlarını odağa alarak ortaya koydukları pratiklere dikkat etmek gerektiğini yazar: Her disiplinin farklılık yaratan farklılığı bu pratiklerde gizlidir. Buna paralel olarak her sosyal bilimcinin bir olgu üzerinden yaptığı değerlendirme veya ulaştığı sonuç da doğal olarak doğrudan kendi pratikleriyle ilgili bir sonuç ortaya çıkarır. Bauman'ın makale yazımında -beşerî bilimlerin tamamına genelleştirilebilecek olan "biz" zamirinin kullanımına ilişkin söyledikleri bu yönden dikkat çekicidir: Bir fizikçi ya da astronom kendisiyle nesnesi arasında ister istemez kesin bir ayrılık temelinde hareket ederken misalen sosyologlar inceledikleri fenomenle bir şekilde bilişsel -duygusal ya da fikren temas hâlindedirler. Bu temas ilk bakışta zorunlu değildir gibi de gözükebilir, sosyoloğun ya da etnografın kendi köyünde peygamberlik kurumunu araştırması gerekmez; ancak uygun bağlantıları kurabilecek entelektüel arkaplan ve farklılıkları inceltebildiği gibi ihtiyaç durumuna göre görünmez hâle getirebilecek bir zekâya sahipse insanî duruma ilişkin bir baskıyı hissetmesi olağandır.

Bu durum, modern bilginin gelişim süreci açısından içinde Fransız Devrimi, modernleşme, endüstrileşme, rasyonalizm, ideoloji ve sosyal bilimler gibi anahtar sözcüklerle yazılabilen/yazılmış olan makalelerdeki eleştirel teorik bakışın müsebbibi olan bazı açmazlardan ileri gelir. Kategorilerin ve kavramların örs ve çekiç gibi kullanılabildiği bir alanda -acaba kullanılamadığı bir alan var mı? bu açmazlar kendiliğinden ve doğaldır: Eğer bilinebilecek bir hakikat varsa onu bilme tutkusunun, mücerret ve ışık geçirmez bir hücrede kendi kendini organize ederek bütünlendiğinden/bir bütün hâline geldiğinden söz etmek güçtür; bilginin ve bilme istencinin kendisi bir özne inşâsı olmaksızın imkânsızken onun nesnesiyle pirüpak bir ilişkisi zaten olamayacaktır. Ne var ki bu, bilme istencinin kökten karalanması için bir gerekçe de içermez. Sadece bilginin, -özne-anlam-nesne hattı içerisinde uygun ya da uygun olmayan bir şekilde yapılandırılması imkânlarını içeren pratiklerin olumsallığını ifade eder. Zehir ve panzehir aynı maddeden aynı koşullar içinde çıkarılabilir. Fakat onun zehir ya da panzehir olmasının bilme istenci açısından bir değeri var mıdır? Bize göre yoktur: Bilgi, sadece bir anlamlılık içinde her bir değerin konumunu tespit etmekten ibarettir. Bu tespit, sözkonusu anlamlılığın içinde yer alan bütün unsurlarla ilişkiselliği nispetinde bir koordinat üretilmesi ve böylece o anlamlılığı gerçeklik olarak tasvir eden bir bakış açısına erişilmesi demektir. İşin içine örs ve çekiçler girmediği müddetçe -bilhassa sosyal fenomenlerin boşlukta yüzen atom parçaları gibi akışından söz edilebilirse üretilen koordinat ve erişilen bakış açısı tözsel açıdan normatif bir niteliğe hiçbir şekilde sahip olmayacaktır. Vivien Burr "o hâlde olgulara karşı sosyal veya politik tavrımızı nasıl belirleyeceğiz?" diye bir soruyla karşılaşabileceğimizden söz eder. Bu soru hilelidir, bilme istencini ve onun nesnesini işlevlendirmek çabasındadır ve bilginin ya da bilimin değil politikanın veya yaşamın alanına ilişkindir. Bu alanlarda bilgi, bilgi olmak yönünden bir değer taşımaz; sadece bir niyetsellik içeren gücün işlevsel bir unsurudur.

Bilginin edinilmesinin aynı zamanda bir inşâ süreci olduğuna dikkat etmek gerekir. Bu sebeple bilginin kendisi pratiklerle örülü olmak bakımından bütünüyle politikadan veya yaşam alanından soyutlanmıştır denilemez. Ancak onun nasıl inşâ edildiği yukarıda sözü edilen anlamlılıkla ilişkisini belirlemek açısından mühimdir. Howard S. Becker'ın "Sosyal Bilimlerde Araştırma Nasıl Yürütülür?" alt başlığı ve temellendirme sorusundan hareketle kaleme aldığı Mesleğin İncelikleri'nde inşâ sürecinde bilginin bu ilişkisellikle uyumlu olarak ne ölçüde üretilebileceği kaygısı gözlenir. Bir ders kitabı şeklinde belirli kalıpların ve örneklerin detaylandırılmasından ziyade yazarın uzun yılları bulan akademik çalışmaları ve öğretim faaliyetlerinde edindiği tecrübelerin aktarılışı kitabı sahici kılıyor. Bu yönden çalışmanın ana eksenini, bir sosyal bilimcinin araştırmaya başlayıp onu tamamlamasına kadar geçen süreçte karşılaşabileceği güçlükleri aşmak için basit ve anlaşılırlık düzeyi yüksek örnekler üzerinden sorunların çözümlenmesine ilişkin inceliklerin aktarılması oluşturur.

İlk bölüm olan "İncelikler"de Becker, bu kavram ile ne kast ettiğine değinir. Söz konusu incelikler, her mesleğin kendi içinde karşılaşılan sorunları çözmek için mesleğin icracıları tarafından tecrübeyle edinilmiş püf noktaları veya karşılaşılan bir sorunun çözümünde başvurulacak basit araçlardan ibarettir. Kendi saha çalışmaları sırasında önüne çıkan veya öğrencilerinin çözmek zorunda kaldıkları sorunlara karşı duruma özgü olarak geliştirdiği çözüm yollarını içermesinden dolayı otobiyografik diye nitelediği Mesleğin İncelikleri'nde Becker, inceliklerin; araştırma sürecinin devam edebilmesi için yeni imkânlar geliştirmek amacıyla bir şeyleri farklı görme yolları olduklarını belirtir. Bu sadece bilginin gerçek değerini tespit etmek anlamında bir pratiği değil, kör noktaları fark edebilmek için araştırmacının aynasını farklı yönlere doğru çevirmek suretiyle kendi yargı ve kabullerinden soyunabilmesinin de yöntemini içerir. Bununla ilgili olarak yazarın önsözde yazdıklarından da hareket edilerek kitabın beklenen ve sağladığı düşünülen katkısı, soyut fikirleri anlaşılır kılabilecek somut örnekler kullanılarak araştırma sürecinde yüzleşilecek olası problemleri aşmak için yeni bakışları veya düşünme biçimleri geliştirme ve toplanan verileri kullanırken bu yeni bakış açılarından istifade ederek yeni yöntemler üretme imkânı sağlamasıdır denilebilir. Sosyolojik düşünmenin bir modeli için püf noktaları olarak sunulan çalışmayla birlikte okuyucudan beklenen, söz konusu modeli oluşturan yaklaşım tarzları aracılığıyla araştırma süreci boyunca elden bırakmayacağı bir bakış açısı edinilmesidir.

İkinci bölüm olan "İmgelemler"de yazar, araştırmacının çalıştığı konuya ait edindiği bilgilerden veya günlük hayatındaki gözlemlerinden beslenerek zihninde oluşmuş muhayyileye dair bir değerlendirme yapar. Buradaki inceliklerin en önemlisi araştırma öncesinde veya araştırmaya henüz başlamışken mevcut olan imgelemden olabildiğine soyutlanabilmek üzerinedir. Bu sayede araştırmacı karşılaştığı olguları ve edindiği verileri mevcut tahayyülü üzerinden yorumlamaktan sakınabilecek ve ham gerçekliğe ulaşıp bunlar üzerinden muhayyilesini yeniden oluşturabilecektir. Yazar, hocası Herbert Blumer'ın toplumsal alanda çalışırken yapılacak temel işlemin çalışılan nesnenin bir imgesini üretmek olduğu değerlendirmesi üzerinden iki tip imgelem üzerinde durur: Tözcü imgelem ve bilimsel imgelem. İlki çalışılan alana dair önceki bilgiler ve kanaatlerden oluşur ve bunlar sadece araştırmanın yönünü belirlemek açısından genel bir değerlendirme işlevine sahiptirler. Araştırmacı için esas olan gerçek bilginin olmadığı yerde ortaya çıkan hayal gücüyle hareket etmek değil, toplanacak veriler ve kurulacak hipotezlerin sınanması ile araştırmanın yönünü belirlemektir ki bilimsel imgelemin geliştirilmesi bu imkânı sağlayacaktır. Bununla birlikte Becker yine de toplumsal olguların çok sayıda çevresel koşulla karmaşık bir ilişkiler ağı içerdikleri için hiçbir zaman yeterli bir tasarım elde edilemeyeceğini de hatırlatır.

Sonraki bölümde araştırılan konuya ilişkin olarak "Örneklem" konusuna değinilir: Tüm kategoriyi genelleneyebilecek bir iddia için örneklemin ikna gücü taşıması gerekmektedir. Yazar bu konuda örneklem olarak alınan parçanın, her zaman bütünü temsil etmek durumunda olmayacağı hatırlatmasını yapar. Bununla ilgili inceliklerden birisi, farklı durumları içeren örneklem çeşitliliğine ulaşabilmektir. Çeşitlilik sayesinde oluşturulacak anlamlı olaylar evreninde gözden kaçabilecek noktalar, sıradışı örneklerin dikkate alınması sayesinde aşılabilecektir. Fakat bu, gereğinden geniş olarak alınacak örneklemin sonucunda veri fazlalığı anlamına da gelmemelidir. Bu konuda eksik ve fazla veriye sebep olacak örneklemlerle ilgili sorunların aşılmasına yardımcı olarak püf noktalarının neler olabileceği gösterilir. Bununla bilikte araştırmanın yola çıkış maksadı ve sonuçları göz önüne alınarak örneklemin oluşturulmasında dikkat edilecek noktalara işaret eder.

Becker kitabının dördüncü bölümünde "Kavramlar" konusunu işler. Edinilen verilerin soyutlama araçları olan kavramlar için Becker, veri ve kavram arasındaki karşılıklı ilişkinin sürekli göz önünde tutulmasını önerir: Kavramların ampirik araştırma sonuçlarıyla sınanıp geliştirilmesi gereken ampirik genelleştirmeler olduğunu hatırlatır. Kavramların bir araştırmacı için en büyük önemi araştırmanın bütününe etki edecek fikirlerin kavramlar aracılığıyla oluşturulacak olmasıdır. Kavramlar, verileri özetleme yolu gibi düşünülebileceği için, verilerle uyumlulukları önemlidir. Bu sebeple bu konudaki en büyük incelik, kavramların örneklemden edinilmiş verileri ifade edebilme olanakları ve üretim yöntemlerindeki hassasiyettir. Bu hassasiyet, herhangi bir örneklem içinde gözlemlenen özgün bir hususun genelleştirilebilmesi ve bu genelleştirme vasıtasıyla bir şeyler söylemenin sadeleştirilmiş yolları üzerinedir. İncelenen bir olayın kavramı tanımlamasına izin vermek, olaylarda çeşitlilik gösteren boyutları da tanımlama yolunu açacaktır.

"Mantık" bölümünde yazar, edinilmiş bilgilerden yola çıkarak oluşturulan dizilimin araştırmacıya yeni bilgiler sağlayacağı sonucuna varıyor ki bu mantık üzerinden bir hesaplama anlamına gelmektedir. Araştırmacı verilerin doğruluğunu gözlemledikten sonra farklı noktalardaki çeşitlemeler içinde yeni anlamlı veriler üretilebilecektir. Bunu yapabilmenin inceliğiyse ana önermenin ne olduğunun tespit edilmesidir ki bu önermeye uyumlu diğer bilgiler üretilebilsin.

Becker sonuç bölümünde sosyal bilimlere dair gösterdiği araştırma inceliklerini bir ders notu gibi görmeyip, öğrendikten sonra sürekli pratik ederek bir düşünme biçimi haline getirmeyi tavsiye eder. Böylece araştırmacı her araştırma ve olgu analizi için yeni plan yapmanın yanı sıra bu planını oluştururken öğrendiği incelikleri dikkate alarak araştırması için en uygun çerçeveyi ortaya çıkarmakta zorlanmayacaktır. Ki yazara göre bu sayede sosyolojik düşünme bir aparat biçiminde değil profesyonelce bir tutuma dönüşmüş olacaktır. Bu açıdan yazarı tarafından da türünün en iyisi gibi bir iddia taşımaksızın sunulan Mesleğin İncelikleri, bu alanda yayımlanmış bir çok çalışmada öğrenilmiş bakış açısı, yöntem ve tekniğe ilişkin olarak daha genel ve kuşatıcı bir çalışma olarak öne çıkmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder