29 Şubat 2012 Çarşamba

Oblomov, Oblomovluk ve Gonçarov’un Rüyası


Oblomov bir köhneliğin romanıdır. Rusya’nın uçsuz bucaksız topraklarında hüküm süren bir anlamsızlığın romanıdır. Hangi işe yaradığını ne tarihin ne de kendisinin bilmediği bir soylunun romanıdır. Kendine oturacak yer bulamayınca çekip giden adamların romanıdır. Oblomov, oblomovluğun romanıdır…
Gonçarov XIX. yüzyılın ortasında bu eseri kaleme aldığında, Ekim Devrimi’nden bî-haber olan ve Stalin’in sanayileşmiş Rusya’sından uzak bir konumda feodalizmin tüm titreşimlerini içinde barındıran bir Rusya mevcûd idi. Tahta çıkar çıkmaz liberalleşme gayesiyle reformlar başlatan Çar II. Aleksandr’ın serfliği kaldırmak üzere hamle yaptığı, köylüye toprak dağıttığı; moderniteye temâyülün, kapitalizme evrilmenin, yani Batılılaşmanın deli gömleğini giyinmenin eşiğinde bir Rusya…
Romanın başkişisi olan Oblomov, babasından miras kalan Oblomovka köyünün efendisi olan bir derebeyidir. Yükseköğrenim görmek için kente gitmiş ama eğitimi pek önemsememiştir. Bir soyluya yaraşır biçimde me’muriyete atılmış ama bürokratik saçmalıklar içinde bocalamaktan
sıkılmış, bırakmıştır. Modern dünyaya adımını atar atmaz “yaşamın ne zaman gerçekleşeceği” sorusuyla boğuşmaya başlarken, aslında önündeki çağın geleceğini okur gibidir: Tek düzelik, standartlaşma ve birbirinin aynısı zamanlar, mekânlar, ortamlar, olaylar… Üstelik şehirdeki sığ hayatın varlığından da rahatsız olmuştur. Cem’iyyet hayatı ve kadınların tuhaflıkları onu tedirgin etmiştir. Çiftliğindeki işleri ele almak istemiş, sonra bu angaryayı başkalarına bırakmıştır, ona bir gelir gelmesiyle yetinmiştir. Nihayetinde bir eve, hatta evin bir köşesine, yatağına kendini hapsetmiş kalmıştır.
Aslında çok önemli işler yapmaktadır, bunun için dinginliğe ve dinlenmeye ihtiyacı vardır. Eyleme geçmeden önce düşünmesi ve hayal kurması gerekir. Bu aşama en önemli aşamadır. Zaten neredeyse yaşamı boyunca bu aşamayı hiç geçememiştir. Aslında çok şey yapmak istemiştir ama başlama noktasına gelmek için gerekli eyleme geçme aşamasında sanki yüz yıllarca vakti varmış gibi sürekli erteleme yaşamıştır. O hiç gelmeyen uygun zamanı kollama ve hayal aşaması Oblomov’un yaşamını oluşturmuştur.” (Abacı,2011:57)
Gonçarov, epeyi etki uyandırmış olan bu eseriyle gerek derin kişilik analizleriyle yoğurduğu bölümler, gerek ilk yayımlanan parçası olan ve romana kaynaklık eden “Oblomov’un Rüyası”nda doruğa ulaşan tasvir gücüyle büyük bir edib olduğunu ispatlamıştır. Ayrıca bu kalın kitapla sosyolojik bir vakıayı da ele alıp san’atıyla işleyerek bunun da altından kalkmayı başarmıştır. Bu vakıa, oblomovluk hâli ve kavramıdır. Zamanın meşhûr münekkidi Dobrolyubov’un tespit ettiği şekliyle oblomovluk; “dünyada olup biten her şeye karşı duyumsamazlıktan kaynaklanan tam bir atalet, hareketsizlik, ilgisizliktir.” (1987:30-39)
Tolstoy’un Savaş ve Barış’ta anlattığı Napoléon Seferi sonrası derinleşen Batıcılar-Slavcılar çatışmasında Rusya’ya ilişkin pek çok bilmecenin anahtarı olarak görülen bu kavram, münekkide göre Gonçarov’u kendisinden önceki yazarlardan ayırıp onlarla kıyaslanamayacak bir değere ulaştırıyor.
“(…) biz böylece Oblomov tipinde ve genel olarak bütün oblomovlukta (…) Rus hayatını, günümüz Rusya’sının eğilimini buluyoruz. (…) Burada önemli olan bu tipin, hiçbir ciddi Rus sanatçısının görmezden gelemeyeceği, bizim bağrımızdan kaynaklanan, bize özgü bir tip olduğudur.” (a.g.e.:29)
Dobrolyubov’un bu tesbiti, salt Rusya yâhût başka bir coğrafya veya toplumla sınırlı değildir kuşkusuz: Oblomovluk, bir karakteristik özellik olarak dünyanın pek çok yerinde ortaya çıkmış bir tabîattır. Nitekim belki de bu sebeple münekkid, romanda önemli olanın “Oblomov değil oblomovluk” (a.g.e.:43) olduğunu yazar.
Onu sadece Doğuya, Rusya’ya ait görmek hatasını tekrar etmeden şu söylenmelidir ki Gonçarov’un muhtemel derdi, toplumu için ele aldığı bir idealin karşıtını koyultup ön plana çıkarmaktı. Çünkü kurgunun sosyolojik okumalara imkân tanıyan yapısının yanı sıra yine aynı amaca hizmet eden mukayese vasfı ile yazar, farklı görüşleri çatıştırır ve romanın sürekliliği için hikâye boyunca bir gerilim var eder. Buna göre “eserde, Oblomov-Ştoltz, Agafya-Olga ikilemleriyle eserin bir anlamda alt metni oluşturulmuştur.” (Lidar,2011:51) Bu zıtlıkta bizim için esas olan husûs, kişiliklerden ziyâde kişilerin temsîl ettiği değerlerdir. Bu değerler sisteminde zıddiyyet, -iktisadî anlamlarıyla- geleneksellik-modernlik hilâfı üzerine kuruludur.
Okuyucu için Gonçarov’un ön plana çıkarmak ve bir reçete gibi sunmak istediği ideali kısaca Ştoltz’un tavır ve davranışlarından seçmek mümkündür. Ştoltz, Gonçarov’un rüyasıdır: Sürekli çalışmak, hareket etmek, etrâfı durmadan kolaçan etmek, köhneliği yıkıp yeniliğe sarılmak, üretmek, yenilenmek, güçlenmek ve kazanmak… “Her şeyi biliyorum, anlıyorum, ama ne gücüm var, ne iradem. Bana güç ve irade ver, beni nereye istersen götür…” der bu sebeple Oblomov Ştoltz’a biçarece. Onun tanıştırdığı Olga’nın dünyasını renklendirişinin, rûhuna hareket getirdiğinin farkına varır ama aşk da oblomovluğun kurbânı olmaktan kurtulamaz. Ayrılırlar…
* * *
“(…) İlya İlyiç kim?”
“Oblomov; sana ondan çok bahsetmiştim.”
“Evet, hatırladım; senin bir dostun, bir okul arkadaşın. Ne oldu?”
“Öldü, hayatı yok yere harcandı gitti.”
Ştoltz içini çekti biraz daldıktan sonra:
“Zekâca kimseden aşağı değildi,” dedi. “Tertemiz, billur gibi bir ruhu vardı. Asil heyecanları olan bir insandı. Ama hiçbir şey yapmadı.”
“Niçin? Ne yüzden?”
“Ne yüzden mi?.. Oblomovluk?”
“Oblomovluk mu? O da ne demek?”
“Biraz zihnimi, anılarımı toparlayayım da anlatayım: sen de yazarsın; belki birisinin işine yarar.”
Ştoltz dostuna işte bu okuduğunuz hikâyeyi anlattı.
* * *
Bu roman Rus milliyetçiliğini, Slavcılığı ve elbette moderniteden nasibini alan her yerdeki gibi bu geniş topraklarda da boy veren oblomovluğu karşısına alan Gonçarov’un Ştoltz üzerinden Rusya’yı eleştirisidir. Ştoltz’un idealize edilmiş kişiliğiyle geleceğin hayâlî Rusyasına dair işaretler sunulur, onun Oblomov’a bakışıyla mevcûd vaz’iyyet tenkid edilir. Bu yüzden yazarın tüm samimiyetine, sıcaklığına ve merhametine rağmen Oblomov, tarihî bir kalıntı olmanın yanı sıra bir trajediye de mahkûm edilmiştir. Kaybetmiştir. Nihayetinde tüm hikâye Ştoltz’un bir dostuna anlattıklarından ibarettir.

Kaynakça
Gonçarov, İvan (1983); Oblomov, Çev.:Sabahattin Eyuboğlu-Erol Güney, Sosyal Yay., İstanbul.
Lidar, Veysel (2011); Oblomov: Doğulu Bir Kaybeden, Kayıtsız Bir Düş Yolcusu, Roman Kahramanları, Sayı:7, s.50-55
Dobrolyubov, N.A. (1987); Oblomovluk Nedir?, Çev.:Mazlum Beyhan, Yön Yay., İstanbul.
Abacı, Figen (2011); Oblomov: Anne Karnının Çağrısı, Roman Kahramanları, Sayı:7, s.56-59
 
www.derindusunce.org'ta yayımlanmıştır.

1 yorum:

  1. Merak ettiğim bir kitaptı, iyi bir ön okuma oldu bu. Elinize sağlık diyeyim.

    YanıtlaSil