1 Mart 2012 Perşembe

Oblomov Doğulu mudur? (I)

 [Edebistan'da yayımlanmıştır.]
Oblomovluğun Evrenselliği Üzerine

Türkçe yazında Gonçarov’un Oblomov romanı anıldığında başkarakterin Doğululuğu ve bu konumlandırmada “tembellik ve uyuşukluğuna” vurgu yapılması sıradanlaşmış durumda. Bunun iki belirgin sebebi vardır: Birincisi Gonçarov’un tutumudur ki; roman boyunca Rus derebeyliğini ve eski Rusya’yı temsîl eden Oblomov’un “kaybeden” kimliğini öne çıkarmışken buna karşılık Ştoltz’un modernite ve kapitalizmi temsîl eden üretkenliğiyle romanın sonunda kazanan taraf olması bu yorumu kuvvetlendirir. İkincisiyse kitabı Türkçede ilk defa olarak (1982) yayımlayan Sosyal Yayınları’ndaki imzasız önsözde –mütercimlere ait olması muhtemeldir-  Oblomov’un sadece Rus insanını değil, bütün Doğuluları temsîl ettiğine değinilmesidir. Bu önsözde biraz da ileri gidilip, Doğunun bu eserle kendini tanımaya, Batıdan farkını anlamaya başladığı dahi vurgulanır. (Gonçarov, 1983:5)
Peki, Oblomov gerçekten Doğuyu temsîl edebilir mi?

Buna geçmeden önce ele alınması icab eden bir çelişkiye dikkat çekmekte fayda var: Bu çelişki, Oblomov hakkında yapılan yorumlarda sıkça tekrarlanan bir zıtlıkla kaim. Çünkü romanın değerlendirilmesinde öne çıkan iki önerme şöyledir:
(i)Oblomov evrensel bir karakterdir,
(ii)Oblomov Doğu’yu temsîl eder.

Bu terkibe göre Oblomov’un ayırt edici özelliği olan “tembellik ve uyuşukluk” her ne kadar evrensel bir dağılımla dünyanın her yerinde gözlenebilecek bir “gereksiz adam” figürüyle koşutluk gösterse de bu prototip ziyâdesiyle Doğuya mahsûs, Doğuda daha sık görülen bir tiptir.

Romanın, yazarı Gonçarov (1812–1891) tarafından,
kaleme alındığı XIX. yüzyılda Batıdaki sanayileşme sürecine karşı Oblomov’u/oblomovluğu Rus toplumuna şikâyet etmek gayesiyle yazıldığı anlaşılıyor. Yazarın tahlîline göre geleneksel bir Rus derebeyi olan Oblomov’un ilerlemeci, girişimci, üretici bir zihninin olmaması ve bazan bunlara meyletse bile bunu kuvveden fiile geçirecek bir enerjiye sahip olmaması, Rusya’nın geri kalmasına, çöküşüne sebep olmaktadır. Bununla birlikte roman içerisinde karşıt kahraman rolündeki Ştoltz diğer roman kişileri tarafından iyi bir Rus olmamakla ve bir Batılı gibi düşünüp hareket etmekle eleştirilir. Onun modern giyim tarzına inat Oblomov, Acem işi bir hırkayla dolaşır, “bu hırka her bakımdan Doğulu(dur), hiçbir bakımdan Avrupalı izi yoktu(r).” (Gonçarov,1983:16) Üstelik hırka Oblomov’un zıttı bir diğer kişilik olan Olga’ya âşık olduğu zamanlar kaybolur ve kendine benzeyen Agafya’nın evine taşındığında yeniden ortaya çıkar, bu hırkayı tekrar giymesiyle Oblomov’un tembelliği yeniden sökün eder. (Lidar,2010:54)

Veysel Lidar, romanın başat yönünün Doğu-Batı çatışması olduğuna değindiği yazısında Türk edebiyatındaki aynı ikilemi işleyen romanlarla arasındaki temel farklılığın Batıya yüklenen anlamda ortaya çıktığını belirtir: “Bizim romanlarımızda Batı genelde yanlış anlaşılmış, Batılı yaşam tarzı ‘özentinin’ ötesine geçememişken, bu romanda Batı akılcı ve olumlu yönleriyle ele alınmış ve Doğu’dan üstün tutulmuştur.” (2011:55)

Tanzimat sonrasında başlayan romancılığın köklü konularından birisi olan Batılılaşma birçok romancı tarafından ele alınıp işlenmiştir. “Ahmet Mithat, Recaizade Ekrem, Hüseyin Rahmi, Halide Edip, Peyami Safa, Yakup Kadri, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi romancılar burada ilk akla gelenlerdir. Bunların ilk dönem eserlerinde öne çıkan batılaşma eksenli değişim süreci daha çok “köksüzleşme” ile eş değer düzlemde vurgulanmıştır.” (Naci, 1990; Aktaran: Kızmaz, 2010:553)”

Bu bağlamda ilk tipik eser sayılan Felatun Bey İle Rakım Efendi’ye baktığımızda romanda Ahmet Mithat’ın sosyal fayda anlayışı çerçevesinde, “Felatun, davranış ve zihniyet yapısı itibariyle alafrangalığın bir mahsulü olarak takdim edilir. Batılılaşmayı şekle, dolayısıyla taklide indirgemiştir. Bu nedenle görüntü itibariyle modern, iç dünyası itibariyle yoz ve boş bir tiptir. Çok genel geçer bilgilerden bile mahrum, cahil, ahlaksız, saygısız, mirasyedi, müsrif, tembel, ikiyüzlü, adeta ne kadar olumsuzluk varsa hepsini karakterinde toplamış biridir. Buna karşın Rakım bilgi yönünden oldukça donanımlı, ahlaklı, saygılı, çalışkan, tutumlu, özetle Felatun’un bünyesinde barındırdığı ne kadar olumsuzluk varsa hepsinin tam tersi özellikleri özümsemiş, alaturka bir izlenim verir.” (Yıldırım,2011:1789)

Doğu-Batı gerilimi üstüne kurulan bir diğer örnek roman olan Fatih-Harbiye ise “geleneksel değerleri tümüyle red etme üzerine savunulan batılılaşma anlayışı yerine batının rasyonel yapısı ile doğunun metafizik/manevi yapısının birlikteliğini, gerekliliğini vurgulayan ifadelerle son bulmaktadır. Romanda kurgulanan problemin genelde doğu-batı ekseninde tartışılması, değişim sürecinin bir medeniyet tasavvuru bağlamında ele alındığını göstermektedir.” (Kızmaz, 2101:558) Bu yönden bu romanla Peyami Safa, “Garbın tecrübî mantığıyla Şarkın iskolâstik mantığının barışamayacağını” yazan Ziya Gökalp’e itiraz etmektedir. (1972:24)

Son ve en modern örnek olaraksa Orhan Pamuk’un Doğu-Batı diyalektiği üstüne kurulmuş olan Beyaz Kale romanı, “Osmanlı’yı özne Avrupalıyı öteki olarak inşa eder” (Köroğlu,1999:156) ve “Ben neden benim?” sorusunun etrafında dolaşır. Bu yönden çatışma bireyler arası psikolojik gerilim üstüne binâ’ edilmiştir. Roman, postmodern anlatım tekniğine uygun olarak sonunda bir belirsizlik “oyun”u kurgulanarak Doğuyla Batının yer değiştirdiğine ya da birbirlerinin aynadaki imgeleri olduğuna dair şüpheler taşıyarak son bulur.

Bu romanların tamamında Batının menfî bir konumda ele alındığı ileri sürülebilir. Oblomov bu yönden denildiği üzere farklıdır. Her ne kadar bu romanın karşıt karakterler temelinde kurulan çatısını tutan iki direğin Doğu-Batı ya da geleneksel-modern ikilemleri olduğu ileri sürülebilirse de genel olarak Rusçada ve Türkçede bu konuda yazılan eserlerin bütünü göz önüne alındığında farklı yorumlar yapılması da mümkündür. Çünkü neredeyse tamamının aksine Oblomov Doğuyu temsîl eden bir karakter olarak olumsuz özelliklerle doldurulmuştur. Ancak denildiği gibi buradaki olumsuzlamanın mahiyeti de tam anlamıyla Doğuyla alâkalı değil, şeklî bir tasnifle mahdûd ve beynelmilel bir durumla alâkalıdır.

Nitekim bu sebeple romanın bu diyalektiklerin görünen vecihleriyle yorumlanmasının çok da sağlıklı olmayacağını söylemek mümkün: Çünkü Doğu-Batı karşıtlığından bakıldığında Oblomov; miskinlik, hareketsizlik, giyimde ve yaşamda rahatlık, efendi-köle bütünlüğüne sahip, skolâstik… gibi niteliklerle vasfedilebilir. Buna karşın iktisadî anlamda gelenek-modernite karşıtlığındaysa kapitalist olmayan, durağan, merkezî, hiyerarşik düzen ve idrâk sahibi birisidir. Ancak her iki ikilemin de mutlakıyyetini sakatlayan bazı husûslar dikkatlerden kaçmamaktadır. Meselâ gerek Gonçarov, gerekse de Dobrolyubov bu romanı bir Rusluk meselesi olarak görmektedirler. “İşte Rusya ve Rusların durumu bu, ama Ştoltz’a bakın!” der gibidirler. Dobrolyubov’un gösterdiği gibi Gonçarov bu romanıyla; çağdaş Rus insanlarından hareketle Rus hayatını yansıtmış, “umutsuzluğa ya da çocukça umutlara kapılmadan, açık, kesin bir biçimde ve gerçeği bütünüyle algılamış olarak” toplumsal gelişmenin ortaya çıkardığı yeni bir söze yer vermiştir; bu yeni söz, “oblomovluk”ur. “Rus hayatına ilişkin pek çok bilmecenin anahtarı görevi olan bu söz, Gonçarov’un romanını toplumsal ayıpları açığa çıkarıp şiddetle kınayan ütün öteki romanlarımızdan çok daha önemli kılıyor, ona toplumsal yönden öbürleriyle kıyaslanamayacak bir değer kazandırıyor. Ve biz böylece Oblomov tipinde ve genel olarak bütün oblomovlukta (…) Rus hayatını, günümüz Rusya’sının eğilimini buluyoruz. (…) Burada önemli olan bu tipin, hiçbir ciddi Rus sanatçısının görmezden gelemeyeceği, bizim bağrımızdan kaynaklanan, bize özgü bir tip olduğudur.” (Dobrolyubov,1987:29)

Nitekim “tembellik” ya da zihnî uyuşmayı salt Doğulu profilinde görmek, kısmen oryantalist, kısmen genel ahlâkî bir yorum, kısmen de iktisadî akılsallıkla ilgili –sosyalist yâhût kapitalist- bir faraziyyeden başka bir kıymet taşımaz. Oblomov’dan çok, oblomovluğun Doğulu tavrından bahsetmek kitabın yayıncılarının düştüğü acımasız anlayış ve bedbaht hataya düşmekten başka bir şey değildir.

Oblomov’un bir Doğulu olması ve oblomovluğun da Rusya’da geçerli olmasıyla birlikte onun karakterindeki esas baskınlığın daha evrensel bir tabiattan, genel bir zihnî uyuşmadan kaynaklandığını ileri sürmek daha aklî ve vicdanîdir. Bununla birlikte onun kişiliğine yöneltilen söz konusu eleştirilerin birçoğunda ifade bulan merhametsizlik ve en azından Gonçarov’un sunduğu sevimliliği yâhût Dobrulyov’un gördüğü kadar bile olsa bir erdemliliği görememekse romanın oryantalist bir çerçeveden anlaşılmasındaki hataları gün yüzüne çıkarır.

Alper Gürkan

Kaynakça

Dobrolyubov, N.A. (1987); Oblomovluk Nedir?, Çev.:Mazlum Beyhan, Yön Yay., İstanbul.
Gonçarov, İvan (1983); Oblomov, Çev.:Sabahattin Eyuboğlu-Erol Güney, Sosyal Yay., İstanbul.
Gökalp, Ziya (1972); Hars ve Medeniyet, Diyarbakır’ı Tanıtma Der. Yay., 2. Baskı, Ankara.
Kızmaz, Zahir (2010); Fatih-Harbiye Romanında Toplumsal Değişme Ve Kimlik Arayışı,  e-Journal of New World Sciences Academy, Volume:5, s.552-570
Köroğlu, Erol (1999); Beyaz Kale’de Özne ve Öteki, Orhan Pamuk’u Anlamak (Der:Engin Kılıç), İletişim Yay., İstanbul.
Lidar, Veysel (2011); Oblomov: Doğulu Bir Kaybeden, Kayıtsız Bir Düş Yolcusu, Roman Kahramanları, Sayı:7, s.50-55
Tokmakçıoğlu, Kaya (2011); Miskinliğin Çaresi Bulunur mu?, Roman Kahramanları, Sayı:7, s.43-49
Türkeş,Ömer(2010):(http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1013582&CategoryID=40 )
Yıldırım, Farız (2011); Ahmet Mithat Efendi’nin “Felatun Bey İle Rakım Efendi” Romanında İronik Söylem, Turkish Studies; 6/3 Summer; s.1783-1794

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder